COVID-19: Açlığın pençesindeki ve zayıf topluluklar kriz içinde krizle karşı karşıya

0
1108
Çiftçiler çöl çekirgelerinin ekinlerini yemelerini önlemeye çalışıyor, Kenya. Fotoğraf: ©FAO/Sven Torfinn

FAO uyarıyor: “Dünyada 113 milyon açlık sınırında. Yardım için bir an önce harekete geçmezsek, salgın hastalık, sağlık, açlık ve geçim kaynakları krizine dönüşecek.”

FAO Acil Durumlar ve Dayanıklılık Bölümü Direktörü Dominique Burgeon, Koronavirüs’ün zayıf toplumlar için yarattığı zorlukları, halen süren üst seviyedeki açlık krizi ile mücadele yöntemlerini ve Örgütün yardım faaliyetlerini anlattı:

Salgının, gıda güvenliği ve geçim kaynaklarına etkisi düşünüldüğünde en çok hangi kesimler/topluluklar risk altında?

COVID-19 hepimizi vurmadan önce bile, dünya genelinde 113 milyon var olan şok ve krizler sebebiyle şiddetli akut gıda güvensizliğiyle savaşıyordu. Halen açlığın pençesindeki bu kesimlerin virüsle mücadelede donanımları da doğal olarak çok sınırlı.

Açlıkla mücadele edenlerin büyük çoğunluğu kırsal alanlarda yaşıyor. Tarımsal üretime, tarımda mevsimlik işlere, balıkçılığa veya çobanlığa bel bağlamış durumdalar. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirlerden en önemlisi karantina ve hareket kısıtlamaları. Bu insanlar kısıtlamalar sebebiyle ya da hasta olurlarsa, arazilerinde çalışmaları, hayvanlarıyla ilgilenmeleri, balığa gitmeleri ve ürettiklerini satabilmeleri, gıda, tohum ve başka malzemeleri satın alabilmeleri gibi konularda pazara erişimleri engellenecek.

Maddi açıdan bakıldığında bu insanların pek fazla dayanakları yok. Salgın süresince mecburen üretimi durdurabilirler. Geçim ve gıda sıkıntısı nedeniyle de ellerindeki üretim araçlarını satmak zorunda kalabilir, hatta beslenme için saklanan tohumluk üretimleri de tüketmek zorunda kalabilirler. Böyle bir durumda zaten yoksulluk ve açlığın pençesindeki bu ailelerin bir daha toparlanma koşulu oldukça zorlaşır. Hatta bazılarının yardım bulmak için çiftliklerini terk etmekten başka seçenekleri olmayabilir.

Daha önce böyle bir şey oldu mu?

2014 Batı Afrika Ebola salgınında benzer vakalar yaşandı. O da tarımsal piyasa arz zincirlerinde aksamalara neden olmuştu. Çoğu çiftçi ekin yetiştiremedi ya da satamadı. Bu ve buna ek tarımsal iş gücündeki yetersizlikler gıda üretimini etkiledi. Liberya’da çiftçilerin yüzde 47’si tekrar ürün yetiştiremedi. Kısıtlamalar ve marketlerin kapanması gıda ve ihtiyaçların akışını sekteye uğrattı. Ürünlerdeki kıtlık temel emtiaların fiyatlarında artışa neden oldu. Beslenmeye dair etki ise, daha çok  ailelerin alım gücünde yaşanan düşüş ve buna bağlı azalan ekonomik faaliyetler ile gıdaya erişimde düşüş olarak yaşandı.

İnsanlar aç kaldı. Bu sebeple 2014 Ebola salgınından alınan dersler net: Sağlık ihtiyaçları acil iken, konunun geçim kaynakları ve gıda güvenliği taraflarını da göz ardı edemeyiz.

Ayrıca, insanların geçim kaynakları sekteye uğradığında, bu toplumsal tedirginlik yaratır.

Peki, nasıl?

Eğer gıda tedarik zincirleri aksar ve geçim kaynakları, kırılgan nüfus – hepimizin yapacağı gibi – yardım bulmak için geçim kaynaklarını geride bırakabilir ve bu durum virüsün olası yayılması ve toplumsal huzursuzluğun daha da artması gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilir.

Çobanlık yapanlar için, geleneksel yaylacılık modelleri, bölge sakinleri ile çoban toplulukları arasında huzursuzluklara ve hatta yer değiştirmeler ve yükselen seviyede yoksulluk ile gıda güvensizliği ile sonuçlanabilecek şiddetli çatışmalara dönüşebilir.

En fazla riskte olan kişiler nerede yaşıyor?

Örnek vermek gerekirse, Etiyopya’da Kenya’da Somali’de yaklaşık 12 milyon kişi geçtiğimiz Aralık ve Ocak başında çöl çekirgeleri ekinlerine ve otlaklarına saldırmadan önce de kendilerini uzun dönemli ciddi kuraklık ve verimsiz hasatla sebebiyle zor durumda buldular.

Ayrıca Afrika’da Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Güney Sudan’ın gıda krizi ilan etmelerinden endişeliyiz. Ama hiç bir kıta bu durumdan muaf değil. Afganistan’dan Haiti’ye Suriye’ye ve Myanmar’a kadar COVID-19 riski çatışmaların ve doğal felaketlerin etkilerini daha da şiddetlendiriyor.

İhtiyaç duyulduğumuz her yerde çalışacağız; ama FAO’nun krize yanıt stratejisi Gıda Krizleri Küresel Raporu kapsamında hali hazırda gıda krizi yaşayan ülkeleri önceliklendirecek. İşimiz, şu an krizde olmayan ama yeni bir şoka karşı kırılgan durumda olan ülkelerin artan ihtiyaçlarını salgının gelişimine göre uyarlamak.

Hali hazırda bu yerlerde COVID-19’un gıda güvenliği ve geçim kaynaklarına etkileri hissediliyor mu?

İşin sağlık boyutunu anlamak adına, bu DSÖ ve diğer meslektaşların yetkisinde, onlar tüm bu kavramları daha iyi anlamlandırmak için çok çalışıyorlar.

FAO’ya göre, bizim odak noktamız, kırılgan ülkelerdeki enfeksiyonların sayısı arttıkça – hali hazırda kötü beslenen, zayıf ve hastalıklara karşı savunmasız olan kişiler arasında – sağlık krizinin açlık kriziyle daha da karmaşık hale gelecek bir “kriz içinde kriz” ortaya çıkabileceği endişesi. Ve bu, kısır bir geri besleme döngüsünde, daha fazla insanı virüse karşı daha zayıf ve savunmasız bırakacaktır.

Endişe duyduğumuz tüm ülkelerde her gün yeni vakalar bildiriliyor. Hastalığın gıda güvenliği üzerindeki etkisini daha iyi anlamak en önemli önceliktir, bu nedenle doğru yanıtları hızla paylaşabilir ve ihtiyaçları karşılamak için stratejik olarak onları hedefleyebiliriz.

FAO’nun tüm bunlara nasıl bir yanıt vermeyi planladığı üzerine biraz daha bilgi verir misiniz?

Uzun süreli krizlerle veya önceden var olan yüksek gıda güvensizliğiyle mücadele eden ülkelerdeki kritik geçim tasarrufu programlarımızı sürdürmek ve büyütmek için harekete geçiyoruz. BM sistemi 25 Mart’ta, FAO’nun bağışçılardan kırılgan kırsal nüfusun gıda güvenliğini korumak için 110 milyon Dolar istediği bir insani çağrı başlattı.

Karar verme konusunda bilgilendirmek için veri toplama ve analizi geliştirmenin yanı sıra, gelirleri ve gıdaya erişimi istikrara kavuşturacak ve geçim kaynaklarını koruyacağız. Bu, küçük çiftçilere ve çobanlara tohum, alet, hayvan yemi ve diğer girdilerle birlikte hayvan sağlığı desteği sağlamak anlamına geliyor, böylece aileleri ve toplulukları için yiyecek üretmeye ve gelir elde etmeye devam edebilirler. Ayrıca, hane halkı beslenmesini iyileştirmek ve gelirlerini çeşitlendirmek için tohum ve ev bahçesi kitleri, gıda depolama sistemleri ve kümes hayvanları ve diğer küçük stokları da dağıtacağız. Mülteciler ve yerinden edilenler için kamplarda da benzer faaliyetler yürütülecektir.

Sosyal koruma programları önemli bir araç olacak ve hükümetler, yerel kuruluşlar ve diğer kurumlarla özellikle ulaşılması zor kırsal alanlarda mevcut sistemleri geliştirecek yollara bakıyoruz. Ailelerin satın alma gücünü dengelemenin temel yollarından biri de nakit enjeksiyonu olacaktır, böylece varlıklarını satmadan öncelikli hane halkı ihtiyaçlarını karşılayabilirler.

Yerel gıda pazarlarının, değer zincirlerinin ve sistemlerin işleyişini çeşitli faaliyetlerle destekleyerek – kırsal, kent çevresi ve kentsel alanlar da dahil olmak üzere – gıda tedarik zincirinin sürekliliğini sağlamak için çalışacağız.

Ayrıca gıda güvenilirliği ve sağlık alanında en iyi uygulamalar hakkında farkındalığı arttırarak, gıda tedarik zinciri boyunca insanların COVID-19 bulaşma riski taşımadığından emin olunmasını sağlayacağız. Böylelikle, Ebola krizinde yaptığımız gibi hem ulusal yetkililerle hem de Dünya Sağlık Örgütü ile iş birliğinde olacağız.

FAO, seyahat ve diğer kısıtlamalar göz önüne alındığında tüm bunları nasıl gerçekleştirecek?

İnsani yardımın ulaştırılmasındaki yavaşlamalar veya azalmalar krizlerde felakete yol açabilir. Ancak insani yardım kuruluşları kendilerini duruma göre yeniden ayarlıyorlar. Ülke düzeyinde BM ortaklarıyla yakın iş birliği içinde çalışılarak, iş sürekliliği ve kritik planlamalar devam ediyor. FAO ülke ofisleri, yıllardır birlikte çalıştığımız ve hizmet verdiğimiz topluluklarla en yakın ilişkide olan yerel ortaklarla görüşüyor, yardım dağıtımına yönelik lojistik kanallarını birleştirmek ve personel ve yararlanıcıların tüm bunlardan en az şekilde zarar görmesini sağlamak için esnek sözleşme düzenlemeleri yapıyor. Ayrıca, girdilerin (tohumlar, aletler gibi) önceden tedarik edilmesine ve ön konumlandırmaya, daha uzun vadeli ihtiyaçları karşılamak için girdi paketlerini birleştirmeye ve depolama ve lojistik kapasitelerini artırmaya bakıyoruz.

Birçok zengin ulus COVID-19 ile mücadele ediyor. Bu, insani yardım eylemleri için toplanan fonu etkileyecek mi?

Bu haklı bir endişe, ama biz durumun böyle olmadığına dair bazı işaretler görüyoruz. Bağışçılar BM’nin çağrısına yanıt veriyorlar. Ülkeler, kendi ülkelerinde mücadele etseler de başkalarına da destek sözü veriyor. Bunun bir istisna değil kural olacağından eminiz.

Belki de salgının tek tesellisi, hepimizin bu işte birlikte olduğumuza dair ortak farkındalıktır. Anlaşılabilir bir şekilde kendi ailelerimizin, komşularımızın ve ülkelerimizin refahına odaklanmış olsak da, bu virüsün sınırlara saygı duymadığını da anladık. Eğer kalkınmış ülkelerde onu yendiğimiz halde, yetersiz tıbbi sistemi olan ve insanların açlıktan zaten zayıf olduğu ve hastalığa daha az dayanabileceği daha az kaynaklı ülkelerde kontrolsüz şekilde devam etmesine izin verirsek salgın peşimizi bırakmayacaktır.

Kaynaklar neden hastaneler yerine tarımsal geçim kaynaklarına ve gıda sistemlerine gitmeli?

İnsan sağlığı şüphesiz çok önemli iken, tanımladığımız endişeleri ve yapmayı hedeflediğimiz çalışmaları ek ya da gereksiz  insani trajedi yaratmadan karşı tarafa geçirebilmek esas olacak. Akut gıda güvensizliği çeken 113 milyon insanımız olduğunu unutmayalım. Bu insanların aşırı derecede korunmasız ve kırılgan olmaları, bir başka şokun onları kıtlığa itebileceği anlamına gelmekte.

Ayrıca, bu salgının sonucu olarak insanların geçim kaynaklarını kaybetmelerine izin verirsek, insan sağlığı krizi hafifledikten sonra, halletmemiz gereken önemli sorunlar ile karşılaşabiliriz. Geçim kaynaklarını korumak ve sürdürülebilir kılmak, onları yeniden inşa etmekten hem insani hem de stratejik açıdan daha akıllıca.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz