Beslenme açısından her öğün önemlidir fakat öğle yemeği; hem besleyici hem de enerji vermesi açısından çalışanlar için daha değerlidir. Peki, öğle yemeğinde ne yemeliyiz ki, protein açısından zengin, diyet lifli, mineralli, vitaminli ve enerji kaynağı olsun?
Çalışma temposunun yüksek olduğu günümüzde yemek yemeye ayırdığımız zaman giderek azalıyor. Fast food tüketiminin yaygınlaşması ile yemeğin tüketilme süresi de azalıyor. Buna tepki olarak doğan ve Avrupa’da slow food akımı giderek yaygınlaşıyor. Hızlı gıda tüketimi tabi ki sadece damak tadını azaltmakla kalmıyor, sağlığınızı da olumsuz etkiliyor.
Vücudun metabolik dengesini sağlamak amacıyla beslenmenin önemine dikkat çeken Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kaplan Baha Temizgönül, verimliliği arttıracak ve sağlıklı beslenmeyi sağlayacak çalışanlara yönelik öğle yemeği tavsiyelerinde bulundu.
Öğlen ne yemeli ve nasıl yemeli?
Uygulanabilecek basit önlemleri sıralayan Op. Dr. Kaplan Baha Temizgönül şöyle konuştu; “Öğünlerimize yaklaşık 30 dakika zaman ayırmaya çalışalım. Çorbanın da bir öğün olabileceğini unutmayalım. Ülkemizde restoranlardaki servis sırasını maalesef evimize de taşımış durumdayız. İlla ki her yemekten sonra tatlı tüketip kahve içmek zorunda değiliz. Bu gıdaları üst üste tüketme alışkanlığı başta reflü ve obezite olmak üzere birçok rahatsızlığa kapı açar. Porsiyonlarımızı küçültmeyi deneyelim. Tabak boşalınca hemen doldurmayalım. Yerken, lokmalar arasında çatalımızı kenara bırakalım. Böylelikle tokluk hissi daha rahat hissedilir. Lokmaları mümkün olduğu kadar çok çiğneyelim. Buradan kasıt sürekli çiğnemek değil, gıdanın ağızda iyice yumuşak kıvama gelene kadar çiğnenmesidir. Bilgisayar karşısında gıda tüketme alışkanlığı hem çiğneme sıklığını azaltır hem de reflüyü ve obeziteyi arttırır. Gıdalar çiğnendikçe içerisindeki tat tanecikleri açığa çıkarak, beslenme daha keyifli bir hale gelir. Topluca yenilen yemeklerde mümkün olduğunca grubun en geç bitireni olmaya çalışın.”
Öğle yemeği ile akşam yemeği arasında ki zamanın diğer öğünlere göre daha uzun olduğunu belirten Op. Dr. Kaplan Baha Temizgönül; yüksek besin değeri açısından Kinoa tüketmeyi tavsiye ederek nedenlerini şöyle açıkladı;
“Diğer tahıllarla yapılan karşılaştırmalar da protein içeriğinin ve kalitesinin, çok daha yüksek olduğu ortaya konmuştur. Kinoa tohumunun karbonhidrat içeriği kuru madde de %67-74 arasındadır. Kinoa tohumu, esansiyel doymamış yağ asitlerinden zengin bir içeriğe sahiptir. Kinoada ki mineral maddeler diğer tahıllar gibi dış kepek tabakasında toplanmış haldedir. Ancak kinoayı, diğer tahıllardan farklı kılan özelliği, mineral içeriğinin diğer tahıllara oranla iki kat fazla olmasıdır. Yalnızca hayvansal kaynaklı gıdalardan alınabilen aminoasitler, kinoada bolca bulunduğu için vegan ve vejeteryanlar için çok önemli bir kaynaktır. Çölyak hastalarında veya glutensiz diyetle beslenen insanlarda kalsiyum, magnezyum, ve demir eksiklikleri olabilir. Kinoa, bu mineraller açısından oldukça zengin olduğu için bu hastalar; mineral açıklarını kapatmak kinoayı tercih etmelidir. Beslenmede, protein ve lif ihtiyacını gidermek için iyi bir kaynak ve sindirilebilir, tok tutucu bir besindir. Özellikle mide küçültme ameliyatı sonrası demir takviyesi olarak kinoayı önermekteyiz. Çalışanlar için en önemli öğün olan öğle yemeklerinde, protein, diyet lifi, esansiyel yağ asitleri, mineraller, vitaminler ve biyoaktif bileşenlerce zengin olması amacıyla salata olarak kinoa tüketilirse iyi bir enerji kaynağıdır.”