Yaşamını doğru beslenmeye adayan, bir dönemin ‘Mercimek Ayşe’ lakaplı bilim insanı Prof. Dr. Ayşe Baysal, 86 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Yaşam öyküsü neredeyse tüm Cumhuriyet tarihiyle eş, köy enstitüsü mezunu iki kadın profesörden biri olan, ülkemizde beslenme ve diyetetik biliminin öncülüğünü yapmış ve pek çok diyetisyen yetiştirmiş olan Prof. Dr. Ayşe Baysal, 86 yaşında hayata gözlerini yumdu. Kendi adıyla kurduğu Prof. Dr. Ayşe BAYSAL Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı (BESVAK), duayen bilim insanının ölümünü şu sözlerle duyurdu:
“Sevgili diyetisyen ve diyetisyen adayları,
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Emekli Öğretim Üyesi, ülkemizde Beslenme ve Diyetetik alanının yapılanması ve gelişmesi, diyetisyenlerin ve akademik kadroların yetişmesinde yoğun emek vermiş, Beslenme ve Diyetetik alanının öncüsü olan Değerli Hocamız Prof. Dr. AYŞE BAYSAL’ı kaybettiğimizi büyük bir üzüntü içinde bildirmekteyiz.”
BESVAK’ın Facebook sayfasından yapılan açıklamada cenaze töreni programı da bildirildi. Buna göre, Baysal’ın cenazesi 15 Ağustos 2016 Pazartesi günü kaldırılacak. Ayşe Baysal’ın naaşı, ilk olarak Hacettepe Üniversitesi Sıhhiye Merkez Kampüsü’ndeki Açık Hava Amfisi’ne getirilecek ve burada bir anma töreni yapılacak.
Bilkent Doğramacızade Ali Sami Paşa Camii’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra ise Ayşe Baysal’ın cenazesi, Ankara’nın Gölbaşı ilçesi Taşpınar Köyü kabristanında (TED Koleji yanı) toprağa verilecek.
Zor yıllar
(Kaynak: Fişek Enstitüsü- Cumhuriyet İnsanları Portreleri)
1930 Konya-Ermenek doğumlu Prof. Dr. Ayşe Baysal’ın çocukluğu zorluklarla geçti. Onun yaşam öyküsünü anlatan ve öğrencisi Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol tarafından yayına hazırlanan Silbiçli Beşik kitabında Baysal, yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“Çocukluğumda neden bu kadar hastalıklı ve güçsüzdüm? Bunda yaşamımın ilk yılındaki bakımsızlığın etkisi olabileceğini düşünüyorum. En büyük ablamın anlattığına göre, ben bebekken annem uzunca süre hastalanmış. Kendi canından bezen annemin, istemeden doğan Ayşe bebeğe bakacak hali yokmuş. Ablama “şunu götür köy dışında bir yere koy gel” dermiş. Bir kez ablam öyle yapmış ama bakışlarıma dayanamamış. Annem süt verecek halde olmadığına ve bir sütkardeşim de olmadığına göre, ben bebekken emzirilmemişim de. Ablam beni, çavdar ununa pekmez katarak yaptığı helvayla beslemiş. Böyle beslenen çocuklar çok kaka yaparmış. Bu kadar kakaya ne bez yetişir; ne de o bezleri yıkayacak zaman var. Beni “silbiçli beşik”e koymuşlar; ortasında lazımlık gibi bir oyuğu olan beşik düşünün; beşiğe yatırılan çocuğun da kakasını o oyuktan yapabilmesi için poposunun oraya denk getirildiği ve sıkıca bağlandığını düşünün. İşte benim bebekliğimi görmektesiniz.”
Köy enstitüsünden Amerika’ya
“Köylünün % 80’i okuryazar değildi. Köylünün toptan aydınlığa kavuşturulması için, ilk olarak köy eğitmenleri kursları, köy öğretmen okulları gibi denemeler 1937-1940 yılları arasında yapıldı. Bunun da köylünün aydınlanmasına yetmeyeceği kısa zamanda anlaşıldı. 1940 yılında çıkarılan yasa ile Köy Enstitüleri kuruldu. Altı yıl içinde köy enstitüsü sayısı 21’e ulaştı. İkinci Dünya Savaşı yılları, Türkiye’nin en çok kıtlık çektiği, kaynak sıkıntısı içinde olduğu yıllardı. Türkiye bir yandan savunma çabasını sürdürüyor; bir yandan da cehaletle başa çıkmaya çalışıyordu. Bu nedenle, Köy Enstitüleri, devlete mali yük getirmeden, kendi binalarını kendileri yapmak, yiyeceklerinin bir bölümünü kendileri üretmek zorundaydılar. Yaparak, yaşayarak öğrenmek esastı Köy Enstitüleri’nde. Bu koşullarda yetişen eğitim önderlerinin, köylerde yalnızca öğretmenlik değil, aynı zamanda toplum kalkınmasında da köylüye örnek olması, önderlik yapması bekleniyordu. Biz böyle yetiştik; bize bu olanağı sağlayanlara da borcumuzun ne olduğunu hep bildik.” (Silbiçli Beşik)
Ayşe Baysal, köy enstitüsünde her yıl sınıf birincisi oldu. Okul gazetesinin Ermenek kaymakamlığına ulaşması ve kaymakamın Ayşe’nin başarılarını köylülere övgü ile anlatması, köylülerde okuyanlara karşı olan olumsuz bakışı değiştirmişti.
Ayşe Baysal, İvriz Köy Enstitüsü’nü 1950 yılı Haziran ayında, birincilikle bitirdi. Öğretmenleri, Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na devam etmesini istendi. 21 köy enstitüsü için iki kontenjan ayrılmıştı; sınavı kazanan iki kişiden biri o oldu. Ankara-Sıhhiye semtinde olan okul, yatılıydı; bu yüzden barınma sorunu olmamıştı. Ama farklı sosyo-ekonomik düzeyden gelen sınıf arkadaşlarıyla uyum sorunları, onu çok üzdü. Ailesinden para isteyemediği için de, harcamalarını en aza indirdi. Ücretsiz olduğu için, DTCF’deki ücretsiz cumartesi klasik müzik konserlerini, sanat tarihi öğretmenin götürdüğü bale ve operaları hiç kaçırmadı. Derslerdeki başarısı ve arkadaşlarına yardımcı oluşu, sınıf arkadaşlarıyla uyumunu da olumlu yönde etkiledi. Derslerinin ağırlığı, ev idaresi atölyesi, yemek atölyesi ve çocuk gelişimi alanındaydı.
“İlk beslenme dersimi, ABD’den yeni gelmiş olan Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk’ten almıştım. O zamana kadar görmediğim hassas teraziler, tüpler, balonlar gibi araç gereci son derece çekici bulmuştum. Hele deney hayvanlarıyla yapılan çalışma, iyi beslenenlerle kötü beslenenlerin arasında gözlediğim farklılıklar adeta beni büyülemişti. Koçtürk’ten edindiğim bilgileri ve laboratuvardaki uygulamaları kendi yaşamına da uyguladığımdan sağlığımda belirgin bir düzelme olmuştu. Beslenmenin sağlıklı yaşamın temeli olduğunu yaşayarak öğrenme olanağı bulmuştum.” (Silbiçli Beşik-s.54)
Ayşe Baysal, öğrenme isteği, bitmez tükenmez çalışma azmi ona yeni yeni ufuklar açmayı sürdürüyordu. ABD’de bir yıllık görgü bilgi arttırma olanağı buldu ve bu sırada bir yarıyıl üniversitede dersler aldı. Bu da onun lisansüstü eğitim görme isteğini körükledi. Araştırma ve girişimleri sonucu kendisine bir burs bularak ABD’ye ulaştı. Birçok zorluklarla boğuşarak ve her aşamada başarısını kanıtlayarak beş yıl ABD’de kaldı. ABD’nin en tanınmış üniversitelerinden Wisconsin Üniversitesi’nde, bütün ısrarlara karşın kalmayarak, aldığı bir doktora derecesi ile ülkeye döndü.
Ayşe Baysal’ın ülkeye dönüşünde, üzerinde durduğu önemli ilgi alanlarından biri de “beslenme” oldu. Prof. Dr. Orhan Köksal’ın yürüttüğü “Türkiye Beslenme Araştırması”nda görev alması, onun katkısıyla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Hıfzıssıhha Okulu’na geçti.
Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Yüksek Okulu’na bağlı Beslenme Bölümü’nde önce dersler vermeye başlaması ve sonra tümüyle bu birime geçmesi, bu alanda yoğunlaşması için olanak oldu. Bu bir bakıma uzun bir yolun başlangıcı oldu. Hacettepe Üniversitesi’nin bir yanda diyetisyen yetiştirmek üzere eğitim vermesi ve öte yandan yetiştirdiği diyetisyenlerle Tıp Fakültesi Hastanesi’nin beslenme servisini geliştirmesi büyük bir şanstır. Daha sonra Ev Ekonomisi Yüksek Okulu’nu kurdu; bunun çekirdeğini de Diyetetik bölümü oluşturuyordu. Kısa süre içinde buna ek olarak Çocuk Gelişimi ve Eğitimi ve Ev İdaresi adıyla iki bölüm daha eklendi.
Toplum Hekimliğine gönül verenlerden Prof. Dr. Ayşe Baysal’ın yaşam öyküsünde söylenecek daha o kadar çok şey var ki. Neyse ki, onun yaşam öyküsünü okuyabileceğimiz iki anı kitabı ve dinleyebileceğimiz sayısız öğrencisi ve yol arkadaşı var. Kurduğu Prof. Dr. Ayşe Baysal Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı (Besvak) aracılığıyla, burs vererek diyetisyenlere eğitimlerinde destek oluyor. 1975 yılından beri, çok satan kitaplarının telif ücretleriyle, kendi ilkeleriyle uyum gösteren gençlere burslar veriyor. Bir de, olanakların yetmediği durumlarda da, çevresindekileri harekete geçirerek burs vermelerini sağlıyor; onları yönlendiriyor.
“Taassubun kara pençesinden kurtarmak: Küçüğümün küçüğü kız kardeşim başta olmak üzere köyden birçok yakınımızın okuması için büyük çaba gösterdim. Yenimahalle’deki evimde yeğenlerim kalıp okudular. Bugün bile üvey abimin torunu orada okuma amacıyla kalıyor. Katkım çoğunlukla kızlara oldu. Yatılı bölge okulunda okuyup, parasız yatılı sınavlarını kazandıktan sonra üniversiteye gelenlere burs vermek şart. Destek olmak şart. Onların da Atatürkçü olmaları şart.” (Kaynak: Fişek Enstitüsü- Cumhuriyet İnsanları Portreleri)