Kanser, çağımızın en önemli hastalıklarından biridir ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer almaktadır. Hastalığın erken dönemde yakalanarak tedavi edilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu önemli sağlık sorununa kamuoyunun dikkatinin çekilmesi ve toplumun kansere yönelik bilincinin artırılması amacıyla 1-7 Nisan tarihleri arasında kutlanan “Dünya Kanser Haftası” ile kanser hastalığının önemine dikkat çekiliyor.
Dünyada her yıl 12 milyondan fazla insanın kansere yakalandığı günümüzde, kanserle mücadele toplumların sorumluluğudur. Kanser, “vücuttaki dokulardan birine ait hücrelerin normal özelliklerinin dışında değişim göstererek kontrolsüz biçimde çoğalması” olarak tanımlanabilir. Bu hücreler, hızla üremelerini sağlayan özelliklere sahiptirler ve genetik yapıları bozulmuş olduğu için anormal proteinler üretirler, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılmasına “metastaz” adı verilir.
Kanser önlenebilir bir hastalıktır! Erken teşhis hayat kurtarıcıdır!
Kanserin tedavisinden daha önemli olan unsur, kanserden korunma ve erken teşhistir. Sigara ve aşırı düzeyde alkol tüketimi, yetersiz ve dengesiz beslenme, obezite ve kontrolsüz olarak güneş ışınlarına maruziyet kansere neden olan faktörlerin en önemlileridir. Aşırı stres altında olan kişiler bağışıklık sistemi baskılanarak kansere daha yatkın hale gelebilmektedirler. Bu nedenle, eğer içiliyorsa sigaranın bırakılması, olabildiğince doğal ve yeterli-dengeli beslenmenin tercih edilmesi, vücut ağırlığının kontrolü ve düzenli egzersiz yapılması, güneş ışığından optimal düzeyde yararlanılması ve aşırıya kaçılmaması (yazın güneşin en dik olduğu öğle saatlerinde güneşe çıkmamak) ve stresle başa çıkabilmek kanserden korunmada alınacak en temel önlemlerdir.
Görüldüğü gibi, kanserin oluşumu çok değişik nedenlere bağlıdır. Farklı kaynaklara göre besin tüketimi ve beslenme ile olan ilgisi %10-70 arasında olup, genel olarak “%30 oranı” kabul edilmektedir. Kanser ve beslenme ilişkisi çift yönlü bir etkileşime sahiptir. Beslenme örüntüsü kanserin oluşumuna etken olduğu gibi, kanser de kişinin beslenme durumunu olumsuz yönde etkilemektedir.
Obezite, kanser oluşum riskini artırıyor…
Yapılan araştırmalar, obez kişilerin aynı yaş ve cinsiyetteki normal vücut ağrılığındaki bireylere oranla daha fazla kansere yakalanma riski taşıdığını göstermiştir. Meme, kalın bağırsak-rektum ve kan kanserleri, obez bireylerde normal vücut ağırlığındaki bireylere göre daha fazla görülmektedir.
Özellikle de diyetle doymuş yağ tüketimin artması ve beraberinde aşırı enerji alımının hastalık riskini artırdığı belirtilmektedir. Yağlı besinler ve bozulmuş yağ tüketimi, kanser yapıcı ve ilerletici maddelerin de alımının artmasına neden olmaktadır. Cinsiyet hormonları, yapısal olarak yağa benzerler. Yağın fazla alımı bu hormonların çalışma düzenini bozar. Özellikle kalın bağırsak-rektum kanserlerini ilerletici safra tuzları gibi maddelerin yapımı yağ alımı arttıkça artar. Çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin sıvı yağlar (ayçiçeği, mısırözü ve soya yağı gibi) kolay okside olurlar. Oksidasyon sonucu oluşan öğeler bağışıklık hücrelerinin işlevini bozarak kanser riskini artırırlar.
Karbonhidratlar başlıca enerji kaynağımızdır. Özellikle de basit şekerlerin gereksinimin üzerinde alınması obeziteye neden olur. Tam tahıl ürünleri, kuru baklagiller, taze sebze ve meyvelerin fazla tüketilmesi, posa alımını artırıp bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak başta kalın bağırsak-rektum kanseri olmak üzere birçok kanser türünün önlenmesinde etkindir.
Aşırı düzeyde yağlı-kırmızı et tüketimi, dolayısıyla hayvansal kaynaklı protein tüketimi çok olan kişilerde meme, rahim, prostat, kalın bağırsak-rektum, pankreas ve böbrek kanserleri daha fazla görülmektedir. Yağsız hayvansal kaynaklı protein (yağsız et, yağsız süt ve ürünleri) tüketiminin kanserle ilişkili olmadığı bilinmektedir.
Mineraller ve vitaminler, kanserden korunmada önemli rol oynamaktadır. Organizmadaki bazı vitamin ve mineral yetersizliklerinin deney hayvanlarında tümör oluşumunu hızlandırdığına dair çalışmalar bulunmaktadır. Örneğin, C vitamininin bağışıklık sistemimizin gelişimine yardımcı olduğu bilinmektedir. Özellikle nitrit/nitrat içeren işlenmiş et ürünlerinin ve tuzun aşırı tüketimiyle birlikte yetersiz C vitamini alımı başta mide kanseri olmak üzere; özafagus, larinks ve serviks kanserleri riskini artırmaktadır. A vitamini yetersizliğinin özafagus, mide, meme, prostat, cilt ve akciğer kanserleri riskini artırdığı ileri sürülmektedir. E vitamini de başta akciğer kanseri olmak üzere kanser oluşumunda koruyucu rol oynar. D vitaminin kemik kanseri riskini ve menapoz sonrası meme kanseri riskini azalttığına dair çalışmalar bulunmaktadır. Güneşten uygun ve yeterli düzeyde yararlanılmalı, yararlanamayanların ise günlük 400 IU D vitamini almaları önerilmektedir. Kalsiyum, selenyum, iyot, molibden ve çinko gibi minerallerin besinlerle yeterli düzeyde alınması kanserden koruyu etki gösterirken; nikel, kurşun, kadmiyum, arsenik ve asbest gibi bazı minerallerin aşırı miktarda organizmaya alınması kanser oluşumunu artırmaktadır.
Sağlıklı beslenmek ve kanser riskini artıran besinlerin tüketiminden kaçınmak önemlidir.
Kanser Riskini Artıran Besinler:
- Yağda kızartılmış besinler (her türlü et ve hamur kızartmaları, patates cipsleri): Kızartmalar sırasında yağların yapısında bir takım değişiklikler oluşur. Kızartma yağlarının tekrar tekrar kullanılması kanserojen maddelerin oluşumunu artırır.
- Tuzlanmış besinler (her türlü salamura besin )
- Tütsülenmiş besinler: Odun ve kömür dumanında bulunan kanserojen maddeler tütsülenme sırasında besinler tarafından emilerek yağlı kısımlarda birikirler.
- Nitrit, nitrat eklenmiş besinler (salam, sosis, sucuk, vb.): Bu besinler tüketildikten sonra midede nitrozaminlere dönüşürler. Nitrozaminler kimyasal kanserojendirler. Bu tür besinlerle birlikte C vitamininden zengin bir besinin tüketilmesi (meyve ve sebzeler) nitrozamin oluşumunu engelleyerek kanser riskini azaltır.
- Ateşe çok yakın pişirilmiş kebaplar: Etin çok yüksek sıcaklıktaki ızgara/mangal üzerinde veya aleve çok yakın tutularak pişirilmesi sırasında kanserojen maddeler oluşabilir.
- Besinlerin aşırı şekilde saflaştırılmış halde tüketilmesi (özellikle basit şekerler)
Kanserden Korunmak İçin Beslenme Önerileri:
- Yeterli ve dengeli beslenmeli, her öğünde 4 besin grubundan bir yiyeceğe yer verilmelidir. (süt ve ürünleri, et-peynir-yumurta, tahıllar ve meyve-sebzeler)
- Günde en az 5 porsiyon mevsimine göre ve farklı renkteki sebze ve meyveler tüketilmelidir.
- Rafine tahıllar ve saf şeker yerine tam taneli tahıllar tercih edilmelidir.
- Özellikle yağ içeriği yüksek ve işlenmiş kırmızı et tüketimi sınırlandırılmalıdır. Yağlı kırmızı et yerine balık, tavuk, kuru baklagiller protein kaynağı olarak tercih edilebilir.
- Yağ alımının azaltılması için yemekler az yağ eklenerek pişirilmelidir. Et yemekleri, yağ eklenmeden kendi yağları ile pişirilmeli; kızartma, kavurma gibi pişirme yöntemleri yerine haşlama, ızgara, buharda ve fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
- Ayçiçek yağı, mısırözü yağı gibi çoklu doymamış yağ asştlerşni içeren yağların aşırı tüketiminden kaçınılmalıdır. Zeytinyağı ve fındık yağı gibi tekli doymamış yağ asitlerinden zengin yağlar (çiğ olarak- kızartma/kavurma işlemi uygulanmadan) kullanılmalıdır.
- Kızartmalara diyetimizde çok fazla yer vermemeli, tüketilecekse bile kızartma yapılan yağlar süzülüp, cam kavanozlarda serin ve karanlık bir yerde saklanmalıdır. Kızartma yağları en fazla 3 kez tekrar kullanılmalı, her kullanımda üzerine bir miktar yeni yağ ilavesi yapılarak kullanılmalıdır.
- Günde 2 litre (8-10 su bardağı) su içilmelidir.
- Fazla tuz tüketiminden kaçınılmalıdır (Günde en fazla 5 g).
- Vücut ağırlığı kontrolü sağlanmalı ve düzenli egzersiz yapılmalıdır.