Tam “Türkiye’de süt üreticileri ve üretimi”ni farklı noktalardan değerlendirdiğim -bir hayli de uzun- yazımı bitirmişken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in, Cumartesi günü Konya’da düzenlenen “İç Anadolu Bölgesi Sektörel Ortak Akıl Toplantısı”nda, “süt sanayicileri” ile ilgili çok sert açıklamalar yaptığı haberi geldi.
Bakan Çelik diyordu ki: “Sütün litresi 1 lira 15 kuruş. Kim belirliyor? Ulusal Süt Konseyi. Biz var mıyız? Yokuz. Peki, şimdi kamuoyunda 85 kuruşa, 1 liraya alınıyor lafı nereden çıktı?”
Sorunun sebebi
Ulusal Süt Konseyi (USK), süt fiyatlarındaki dalgalanmayı önlemek için her yıl çiğ sütün litre fiyatını açıklıyor. USK yönetimindeki sanayici ve üretici temsilcileri, USK tarafından toplanan maliyet verileri üzerinden iki tarafı da tatmin edecek bir taban fiyat belirliyorlar. Adı “taban fiyat” olmakla birlikte aslında belirlenen, genel uygulama bakımından “sabit fiyat”.
Her ne kadar belirlenmesinde yağ, protein ve kuru madde oranları dikkate alınmıyorsa da fiyat, tarafların mutabakatı ile belirlendiği için uymak ahlâki bir zorunluluk. Yani sanayici, sütü, belirlenen fiyattan aşağı almak, üretici de belirlenen fiyatın üzerinde satmak için fırsat kollamayacak.
“Fırsat”tan neyi kastettiğimi bilmeyenler olabilir. Kısaca açıklayayım:
Türkiye’de hayvan doğumları, ilkbaharın başlangıcında artar. Canlanan tabiattan hayvanların en iyi şekilde faydalanabilmesi için doğumlar bilinçli olarak bahara denk getirilir. Bu uygulama, hayvancılıktaki en yüksek girdi olan yem maliyetlerinin azaltılmasını da sağlar. Buna, yavrulama sonrasında artan süt verimi de eklenince bahar aylarında süt arzı en üst düzeye çıkar.
Buraya kadar her şey olumlu gibi görünebilir fakat sorunların ana sebebi de tam olarak bu olumlu durumdur:
Süt arzının yılın her ayına eşit olarak dağılmamasına ek olarak, arzın en fazla olduğu aylarda süte olan talep en alt seviyededir; arzın en alt seviyede olduğu aylarda ise en üst seviyede.
Süt, çok çabuk bozulan bir gıda maddesi olduğu için hemen soğutulmalı ve ürüne dönüştürüleceği tesislere ulaştırılmalıdır. “Cenaze bekler, süt beklemez.” sözünün kaynağı sütün bu hassas özelliğidir.
İşte bu yüzden arzın üst seviyede olduğu aylarda sanayici, “bolluğu istismar ederek çiğ süt fiyatını düşürmekle” suçlanır. Arzın alt seviyede olduğu aylarda ise bu defa üretici, “azlığı istismar ederek çiğ süt fiyatını yükseltmek“ ithamıyla karşı karşıya kalır.
Bu kısır çekişme, son beş yılda, USK’da belirlenen fiyata tarafların çok büyük oranda uymasıyla kamuoyuna yansımayacak şekilde azalmıştı. Bakan Çelik’in sert sözlerinden, anlaşmazlıkların yeniden başladığı anlaşılıyor.
Bakanlar Kurulu senle uğraşacak
Bakan Çelik, en dikkat çekici ve sert ifadeleri “süt tozu” desteği vesilesiyle söylemiş.
Şöyle diyor: “Sanayici arkadaşım, 4 bin 500 lira destekle sen süt tozunu yap diye senin istediğin desteği verdik. Sen bunu yeterli görmeyip araya müteahhitleri koyuyorsan, uyanıklık yapıp 115 bir ton süt sözü verdiğinden, sen aradan çıkıp araya müteahhitleri gönderip ucuz sütü alıp kendi fabrikanda işliyorsan, benim senle işim var arkadaş. Ben seninle uğraşacağım. Yalnız ben değil, Bakanlar kurulu senle uğraşacak bunu bil. Böyle olmaz.”
Bakan Çelik’in “… senin istediğin desteği verdik.” ifadesiyle ne demek istediğini bilmeyenler olabilir. Bu konuda da kısaca bilgilendireyim:
Süt üretimi hızlı bir şekilde artmaya başlayınca, Bakanlık, fazla sütün süt tozuna dönüştürülerek süt arzının az olduğu dönemlerde kullanılması, böylece fiyat istikrarının da sağlanabilmesi ve ithal süt tozu yerine yerli süt tozu kullanılması amaçlarıyla “Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları” adıyla 2009’da bir tebliğ yayımladı (Tebliğ No: 2009/40).
Tebliğe göre, süt tozu üreten işletmeler, Bakanlığın belirlediği kotalar dâhilinde süt tozu üretecek, süt tozuna ihtiyacı olan yurt içi firmalar da ihtiyaçlarını buralardan giderecekler, yurt dışı-yurt içi fiyat farkı Bakanlık tarafından süt tozu üreticisine ödenecekti.
Bu uygulama, süt tozu ihracatı da dâhil edilerek ve genişletilerek uygulanmaya devam ediliyor.
Uygulamaya ilk günden itibaren itiraz edenler oldu. Bunlar -farklar sanayiciye ödendiği için- sanayicinin korunduğu iddia ediyorlardı.
Oysa çiğ süt alımları, tüm tebliğlerde açıkça belirtildiği gibi, USK tarafından belirlenen yukarıda sözünü ettiğimiz fiyat üzerinden yapılacak ve bu fiyattan alındığı belgelerle ispat edilecekti. Hatta daha sonra, süt üreticilerinin birleşmelerini teşvik etmek amacıyla sanayiciye, sütü üretici birliklerinden veya birliklere üye işletmelerden alma zorunluluğu da getirildi.
Bakan Çelik’in tepkisinden anlıyoruz ki bazı sanayiciler, süt tozu yapacakları sütü, tebliğdeki amir hükme aykırı olarak, toplayıcılardan alıyor.
Eleştiri ve tekliflerim
Bakan Çelik’in “USK’da yokuz.” ifadesini, “Aranızda anlaştınız, bizim müdahalemiz olmadı.” şeklinde anlıyorum çünkü Bakanlık USK yönetiminde 2, denetiminde ise 1 üye ile temsil ediliyor ve etkisi -doğal olarak- üye sayısının çok üstünde.
Ayrıca “Yalnız ben değil, Bakanlar Kurulu senle uğraşacak.” ifadesi ile bütün sanayicileri töhmet altında bıraktığını düşünüyorum. Bu sebeple mevzuata aykırı davrananların ve süt üreticilerini mağdur edenlerin kimler olduğunu açıklamalıdır.
Çiğ süt fiyatları ve destek kapsamındaki süt tozu üretimi için nerelerden alım yapılabileceği mevzuatla belirlendiğine göre, aksine davranan sanayici destekten faydalandırılmayacak demektir. Bu da sanayici için ciddi maddi kayıp ve ceza anlamına gelir. Yok, Bakan Çelik, “araya müteahhit sokmak” ifadesi ile “sahte evrak düzenlemekten” bahsediyorsa bu davranış da en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu tür sahtekârlıkların cezalandırılması hususunda, sanayici örgütleri Bakanlığa tam desteklerini açıklamalıdır.
Sanayici, “sözleşmeli üretime” öncülük etmelidir. Sözleşmeli üretim, “fiyat indirimi ve mal bırakma” gibi suçlamaların önünü de kesecektir. Sözleşmeler doğrudan üreticiyle ve/veya üretici birlikleriyle yapılabilir. Böylece üretici birliklerinin kalite, arz ve fiyat konusunda ellerini taşın altına koymaları da sağlanmış olur.
Sözleşme hep vardı aslında fakat uyulmadığı zaman -belki de birbirlerine muhtaç olduklarından- taraflar ceza talebinde bulunmuyorlardı. Bahsettiğim, laf olsun diye yapılan bu tür sözleşmeler değil elbette.
Ne Bakanlık ne üretici ne de sanayici, bilhassa süt hayvancılığına zarar verecek hiçbir davranışta bulunmamalıdır. Süt hayvanlarının aynı zamanda hayvan neslinin devamını sağladıkları ve sonuç olarak et ihtiyacımızı da karşıladıkları unutulmamalıdır.
Artık bu kör dövüşü sona erdirilmelidir. Hem üreticiler hem sanayiciler hem tüketiciler hem de ülkemiz, sonu gelmez karşılıklı suçlamalardan zarar görüyor.