Ziraat Mühendisleri Odası: “Ispanaktaki sorun, Bakanlık açısından yaptıkları açıklamalarla bitmiş gibi görünse de, düşen fiyatlar, alıcı bulamayan, bu nedenle hasat edilmeyen ürünler, üretici ve tüketici açısından sorunun devam ettiğini göstermektedir.”
Ispanaktan kaynaklı zehirlenmeler, geçtiğimiz haftalarda marketlerden alınan ıspanağın yenmesi sonrası 196 kişinin hastanelere yaptığı başvurularla ortaya çıktı. İstanbul Tarım ve Orman İl Müdürlüğü tarafından konuya ilişkin olarak yapılan açıklamada özetle, “analizlerde zehirlenmeye sebep olacak herhangi bir mikroorganizma, nitrat ve nitrit kalıntısı, antifriz ile akut zehirlenmeye neden olacak herhangi bir etken madde tespit edilmemiştir” bilgisine yer verildi.
Bakanlık bu açıklamasıyla konuyu kapatmış görünse de TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), düşen fiyatlar, alıcı bulamayan, bu nedenle hasat edilmeyen ürünler dolayısıyla, üretici ve tüketici açısından sorunun devam ettiğini söylüyor.
Bakanlığın güvenirliğine olumsuz etki
Konuya ilişkin Oda’dan yapılan açıklamada, “zehirlenme belirtileri ve muhtemel nedenleri detaylı olarak incelenmeden, risk analizleri yapılmadan (gübre, pestisit kalıntı analizleri, toksikolojik değerlendirmeleri vs), acele olarak sadece yabancı ot karışması gibi tek yönlü açıklamalar, kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmediği gibi şüpheler ve endişeleri artırmaktadır. Bakanlığın güvenirliğine olumsuz etkide bulunabilecektir.” denildi.
Kimyasal kullanımının azaltıldığı, biyolojik ve fiziksel mücadele yollarının etkinleştirildiği bir tarımsal üretim anlayışının yaşama geçirilmesinde ve kararlılıkla uygulanmasında zorunluluk bulunduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Tüm zehirlenmeler tek bir üretim yerinden marketlere dağıtılan üründe olmadığı için mikrobiyolojik zehirlenme şüphesini ortadan kaldırmaktadır. Ancak yapılan analizlerde 1000 mg/kg gibi yüksek miktarda nitrat içeren ıspanakta nitrat tespit edilememesi imkânsızdır. Türk Gıda Kodeksine göre ıspanakta azami 3500 mg/kg nitrata izin verilmektedir. Nitrat yönünden bir bulguya rastlanmamışsa, yapılan analizin sorgulanması gerekmektedir. Ayrıca atropin ve scopalamin içeren bitkilerin gıdalara karışmaları muhtemel olmakla birlikte, üç farklı ilde zehirlenmeye neden olan ıspanakların aynı menşeden gelip gelmediği, alınan ıspanak demetleri içinde iddia edilen otların bulunup bulunmadığı bilgisi ile tespit edilen miktarlarına açıklamalarda yer verilmemesi büyük bir eksikliktir.
Akut zehirlenmeye neden olacak pestisit miktarı, tespit edilen miktarlar ışığında risk analizleri ile anlaşılmaktadır. Bu nedenle “620 farklı pestisit analiz edildiği ve akut zehirlenmeye neden olacak etkili madde tespit edilmediği” açıklaması ikna edici olmadığı gibi, analiz edilen ürünlerde bazı pestisitlerin bulunduğu anlamına da gelmektedir.
Ispanaktan zehirlenmelere ilişkin şüphe ve endişeler sıcaklığını korurken, bunun nedenini güzel avrat otu gibi “güzel” bir bahane ile geçiştiren Tarım ve Orman Bakanlığının, kamuoyuna büyük reklamla sunduğu Tarım Orman Şurasını hangi “güzel” sonuçlarla tamamlayacağını, şura sonuçlarından göreceğiz. Şura sonuçları, Bakan Dr. Bekir Pakdemirli’nin “çalışma gruplarına müdahale etmeyeceğiz” sözüne ne kadar sadık kalacağını; ıspanaktaki zehirlenme özeli örneğinden, sebze ve meyvelerde kalıntı sorununa ne kadar yer verileceği, grupların çalışma raporlarının sonuçlara ne şekilde yansıtılacağından anlayacağız.
Ispanaktaki sorun, Bakanlık açısından yaptıkları açıklamalarla bitmiş gibi görünse de, düşen fiyatlar, alıcı bulamayan, bu nedenle hasat edilmeyen ürünler, üretici ve tüketici açısından sorunun devam ettiğini göstermektedir. Konuya ilişkin olarak alandaki meslektaşlarımızla yaptığımız görüşmelerden, ıspanakta kalıntı ihtimalinin, birçok üründe olduğu gibi ihmal edilemeyecek boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye’de ıspanak üretiminde ruhsatlı olmamalarına karşın mantarlara karşı cyazofamid, dimetomorf + mancozeb, metalaxyl+ mancozeb gibi aktif maddeleri içeren ilaçların; böceklere karşı acetamiprid ve ımıdıacloprid gibi aktif maddeleri içeren ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Acetamiprid ve ımıdıacloprid domateste beyazsinek, biber, elma ve pamukta yaprak biti için tavsiyeli olarak kullanılmaktadır. Ruhsatlı olmamalarına karşın ıspanakta trips, empoasca, çekirge gibi zararlılar görüldüğünde üreticiye ağırlıklı olarak acetamiprid önerilmektedir. Imıdıacloprid ise tohumla karıştırılarak ya da damla sulamayla birlikte verilmektedir. Bağda mildiyöye karşı ruhsatlı olan cyazofamid ile sebzelerde mildiyöye karşı ruhsatlı dimetomorf + mancozeb, metalaxyl+ mancozeb gibi aktif maddeleri içeren ilaçlar ıspanakta mantara karşı tavsiyesi olmamasına rağmen kullanılmaktadır.
Verilen örnekler ülkemizde ıspanakta tavsiye dışı ilaç uygulamalarının olduğunu göstermektedir. Bu durum, Bakanlığın sadece ıspanakta değil, tüm ürünlerde tavsiye dışı uygulamaların önüne geçecek tedbirleri acil olarak alması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Ürününün iyi tarım tekniğine göre üretilmediğini gösteren tavsiye dışı uygulamalarda, ürünün gıda güvenliği açısından riskli olup olmadığına bakılamaz, tespit edilen etkili maddeler içerisinde bulunan değerler yardımıyla kısa süreli risk analizi yapılmasının gerekliği ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak;
Ispanağa bağlı akut zehirlenme vakaları ıspanağa karışmış yabancı otlardan kaynaklanabileceği gibi, tüketici sofrasına ulaşan pestisitlerden ya da sulama suyuna karışmış hastalık etmenleri ve gübreleme gibi diğer nedenlerden de ileri gelebilir. Bu nedenle zehirlenme belirtileri ve muhtemel nedenleri detaylı olarak incelenmeden, risk analizleri yapılmadan (gübre, pestisit kalıntı analizleri, toksikolojik değerlendirmeleri vs), acele olarak sadece yabancı ot karışması gibi tek yönlü açıklamalar, kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmediği gibi şüpheler ve endişeleri artırmaktadır. Bakanlığın güvenirliğine olumsuz etkide bulunabilecektir.
Diğer taraftan, tarım ilaçlarının, daha uzun süreli olarak akut etki göstermeyecek biçimde kronik zehirlenmelere, bu bağlamda fizyolojik sorunlara ve hatta ölümlere yol açtığı gerçeğinin de unutulmaması gerekmektedir.
Bu bağlamda, merkezi otoritenin ve yerel yönetimlerin birlikte görev alacağı, teknik ve idari yönden yenilenmiş, çağdaş standartları içerir uygulama ve denetleme mekanizmalarına sahip bir bitki koruma ve halk sağlığı politikasına ihtiyaç vardır. Bu temel politikanın altında, kimyasal kullanımının azaltıldığı, biyolojik ve fiziksel mücadele yollarının etkinleştirildiği bir tarımsal üretim anlayışının yaşama geçirilmesinde ve kararlılıkla uygulanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Somut olayda gözlendiği üzere, öncelikle gıda güvenliği konusunda şeffaf olunması, ruhsatlı pestisit uygulamasının zorunlu olduğu durumlar için doz önerilerinin gözden geçirilmesi, ruhsatı bulunmayan hastalık ve zararlılar için Avrupa Birliği’nin en çok kalıntı limiti değerlerinin referans alınması yararlı olacaktır. Akut ve kronik zehirlenmelerin önüne geçmek ve halk sağlığını korumak amacıyla, her düzeyde alınacak önlemlerle, zirai mücadele ilaçlarının tüketici sofrasına ulaşmasının mutlaka engellenmesi gerekmektedir.”