Tarım ve Orman Bakanlığı, halkın sağlığı ile oynayan gıda firmalarını açıkladı. Bildiğiniz gibi yıllardır açıklanıyor.
Açıklamanın içinde amacı da var:
“Laboratuvar sonucuyla taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıdaları üreten/ithal eden; kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarasını içeren bilgiler kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.”
“Bakanlığımızın yürüttüğü resmî kontroller ve firmaların otokontrol sistemlerine ek olarak bu uygulamamız tüketici sağlığının ve menfaatinin korunması, sektörde haksız rekabetin önlenmesi, tüketiciler aracılığıyla firmalar üzerinde bir denetim mekanizması oluşturulması ve firmaların güvenilir gıda üretiminin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Gıda konusunda kamu otoritesi olan bakanlığımız, yasalarla verilmiş tüm yetkileri tereddütsüz kullanarak gıda güvenilirliğinin sağlanmasına ve tüketicinin korunmasına yönelik çalışmalarını aralıksız olarak ve büyük bir titizlikle sürdürmektedir.”
Amaç bölümünün her cümlesi önemli çünkü öncelikle kişilerin hayatının ve sağlığının tehlikeye düşürülmesi söz konusu.
Peki, sahtecilik yapan firma ve ürünlerinin kamuoyu ile paylaşılması, yukarıda öz ve net şekilde anlatılan amaçlara ulaşıldığı anlamına geliyor mu?
Sorunun cevabı: Hayır.
Yıllardır, aynı amaçla bu listeler yayımlandığı halde gıda sahteciliği niçin önlenemiyor?
Evet, yıllardır bu listeler yayımlanır ve ben de hangi firmanın kaç kez bu listede yer aldığını hep merak ederim. Şüphesiz merak eden çok kişi var. Bir ara oturup tek tek saymaya başlamıştım ki Allah’tan zamanın Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, “18 defa taklit veya tağşişten ceza aldığı halde gıda güvenliğini ortadan kaldıran uygulamalara devam eden ve bunda ısrar eden firmalar olduğunu, bu çerçevede cezaların caydırıcı olmadığının anlaşıldığını, gözden geçirileceğini ve gerekirse bunların faaliyetlerini sonlandırmaya kadar gideceklerini” söyledi. Ben de hemen, 12 Ocak 2016’da, “Gıdada taklit ve tağşiş ya da ‘nush ile uslanmayanı etmeli tekdir…” başlıklı bir yazı kaleme aldım.
Tekrar edeyim:
2015 sonu itibarıyla Bakanlığın açıkladığı listelerde 18 defa yer alan firmalar vardı. Bu firmaların sonraki listelerde kaç defa daha yer aldığını merak ediyorum elbette fakat yer aldıklarından veya başka firmaların tekrar tekrar yer aldığından emin olduğum için sayarak vakit kaybetmek istemedim.
Gelelim can alıcı soruya:
Ey Bakanlık yetkilileri, her yıl yüz binlerce gıda incelemesi yapıyorsunuz ve bazı kişi ve firmaları cezalandırıyorsunuz; eyvallah, sağ olun da aynı firmalar veya kişiler -sizin söyleyişinizle- “hayatımızı ve sağlığımızı tehlikeye düşüren” gıdaları üretip satmaya devam ediyorlarsa yaptığınız bütün bu iş ve işlemler ne işe yarıyor?
Şimdi siz diyeceksiniz ki: “Amaçlarımızdan biri de ‘tüketiciler aracılığıyla firmalar üzerinde bir denetim mekanizması oluşturulması’dır. Biz ilan ediyoruz işte; tüketiciler olarak siz de bu firmaları, ürünlerini almayarak cezalandırın.”
Evet, ilk söylendiğinde “haklı” olduğunuzu, hatta nihai çözümün tüketicinin denetimi olduğunu düşünüyor insan fakat artık bu iş, bu kadar basit değil çünkü yıllar içinde sahtekâr firma/kişi ve sahte ürün sayısı binlerle ifade edilir oldu. Sadece son listede tam 618 firmaya ait 1211 parti ürünün adı var. Bu kadar firmayı ve ürünü kim nasıl takip edecek! Vatandaş yanında listeyle dolaşsa bile mümkün değil.
Gelinen noktada, bunun yerine siz, Bakan Faruk Çelik’in söylediği gibi, “faaliyete son verme de dâhil, cezaları caydırıcı hâle getirseniz” olmaz mı?
Olur tabii. Hatta artık neredeyse tek yol bu ama yapılmıyor. Sonra da çıkıp vatandaşın Bakanlığın denetim ve tavsiyelerine niçin itibar etmediğini merak ediyorsunuz.
Ben de bu merakınızın sebebini merak ediyorum!
Okul Sütü, tasarruf tedbirlerine mi takıldı?
Bildiğiniz gibi 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı’nda Okul Sütü Projesi adıyla bir uygulama başlatılmış ve “bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul” öğrencilerine haftanın üç günü süt dağıtılmaya başlanmıştı. Programın amacı ise “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Ulusal Süt Konseyince ortaklaşa yürütülen Okul Sütü Programı’nın amacı, öğrencilere süt içme alışkanlığını kazandırmak, yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda bulunarak sağlıklı büyüme ve gelişmelerini sağlamaktır.” olarak ilan edilmişti.
Proje, 2017-2018 son olmak üzere 7 dönem boyunca uygulandı ve sonra birdenbire, konu ile ilgili hiçbir açıklama yapılmadan sonlandırıldı.
Son uygulanan dönemde Okul Sütü’nün yıllık maliyeti 162 milyon TL idi. Devam edilseydi 2019-2020’de maliyet yaklaşık 200 milyon TL’yi bulurdu.
2020 yılı Merkezî Hükûmet Bütçesi’ni Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal geçtiğimiz günlerde açıkladı. Hükûmet olarak bütçe gelirlerini 956,6 milyar TL, giderlerini ise 1 trilyon 95,5 milyar TL öngörmüşler. Giderler içindeki faiz giderleri toplamı 138,9 milyar lira. Eğitime ayrılan pay ise 176,1 milyar lira.
Okul sütüne devam edilseydi maliyeti genel bütçenin yaklaşık yüzde 0,02’sine, MEB bütçesinin yüzde 0,14’üne, toplam faiz giderlerinin ise yüzde 0,21’ine denk gelecekti.
Yukarıdaki oranlara baktıktan sonra “Okul sütüne bu kadar para ayrılır mı, kaldırıldığı iyi oldu.” diyen varsa onlara söyleyecek sözüm yok. Hele geçen hafta yazdığım gibi, çok sayıda kamu kurum ve kuruluşu tarafından çok çeşitli branşlarda, çok sayıda takım kurulup yabancı oyunculara yüzlerce milyon TL ödenirken!.. Diğer israfların neler olduğunu sizler biliyorsunuz zaten.
Dolayısıyla “Tasarruf edilecek başka harcamamı kalmadı?” diye sormamız gerekiyor.