Son günlerde “kenevir” ile yatıp “kenevir” ile kalkıyoruz.
Kenevir’e ilgimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Samsun’da belediye başkanı adaylarını tanıtırken “Vezirköprü ilçesinin kenevir ekiminin merkezi olacağını.” söylemesiyle birdenbire ortaya çıkıverdi.
Durumdan vazife çıkaran “kenevir uzmanları (!)”, ali fikirlerini ardı ardına açıklamaya başladılar (Öteden beri kenevirle ilgili çalışmalar yapanları bu yorumumun dışında tutuyorum elbette.). Kenevirle ilgili özel toplantılar düzenlenmeye, programlar yapılmaya, yazılar yazılmaya başlandı.
Meğer “kenevir” ne “mübarek” bir bitkiymiş!..
“Benim neyim eksik!” dedim ve ben de yazmaya karar verdim.
Önce “kenevir”i tanıyalım
Kenevir; kendirgillerden, “kendir” olarak da anılan, latince adı “cannabis sativa” olan tek yıllık bir bitki. Boyu, türüne göre 3 metreye kadar ulaşabilir.
Daha önce görmemiş olanlar, görsellerine, internet arama motoruna “kendir” veya “kenevir” yazarak bakabilir, biyolojik yapısı hakkında bilgi edinebilirler.
Kenevir, daha çok uyuşturucu yapımında kullanıldığı bilinen bir bitki. Başlıca iki türe ayrılıyor:
- Lif Keneviri: Uyuşturucu elde edilen etken maddesi az olan tür.
- Hint Keneviri: Uyuşturucu elde edilen etken maddesi çok olan tür.
Böyle olmakla birlikte, etken maddenin dozunda, toprağın ve iklimin de etkili olduğu söyleniyor.
Kenevirden elde edilen uyuşturucuya çeşitli ülkelerde çeşitli adlar veriliyorsa da bizim en iyi bildiklerimiz Arapça söylenişiyle “esrar” ve argo söylenişiyle “ot” ile Amerikan filmlerinden aşina olmamıza rağmen aslında Fransızca bir adlandırma olan “murihuana”.
Yasaklanması veya ekiminin sıkı denetim altında olmasının sebebi kenevir bitkisinden uyuşturucu elde edilebiliyor olması. Yoksa kenevirin günümüzdeki kullanım alanı çok geniş. Özellikle uyuşturucu yapımında kullanılmayan etken maddesi düşük “endüstriyel kenevir”; ilaç, kâğıt, tekstil, yakıt ve otomotiv sektörlerinde kullanılıyor. Petrol ve petrokimya ürünlerine önemli bir alternatif olduğu yazılıp çiziliyor.
Şimdi uyuşturucu dışındaki kullanım alanlarını biraz açalım çünkü “kenevir”in nimetlerinden bu bölümde bahsedeceğim.
“Kenevir”in nimetleri
Gazete sayfaları kenevirin nimetleriyle dolu, televizyon ekranlarında bunlar anlatılıyor, sosyal medyada bunlar paylaşılıyor. Deniyor ki:
- Kenevir, her derde deva bir bitkidir.
- Kenevir, Türkiye’yi kurtaracak bitkidir.
- Kenevir, tıpkı bor gibi, stratejik öneme sahiptir.
- Kenevir liflerinden (kendir) urgan, halat, çuval, çanta, kese gibi kaba örgülü ürünler yapılabilir.
- Kendir ipliği, anti bakteriyel özelliği sebebiyle medikal sanayisinde kullanılabilir.
- Kendir ipliği, tekstil sektöründe kumaş yapımında kullanılabilir. İlk kot pantolon da kendirden yapılmıştır. Ayrıca -kaba olmakla birlikte- kenevir lifleri, keten ve pamuk liflerine göre daha sağlamdır.
- Kenevir, lüks arabaların iç ahşap malzemelerinde kullanılan revaçta bir üründür.
- Kenevir, çelikten 10 kat fazla dayanıklıdır.
- Kenevir, ses yalıtımında kullanılabilir.
- Kenevir, ısı yalıtımında kullanılabilir.
- Kenevirden inşaat tuğlası yapılabilir. Betondan daha hafif ve daha dayanıklıdır (600 yıl dayanabiliyor.).
- Kenevirden elde edilen malzemelerle yapılan evler hem daha sağlıklı hem daha güvenlidir.
- Kenevir, ateşe dayanıklıdır.
- Bataklık alanları kurutmak için kenevir ekilebilir.
- Kenevir radyasyonu temizler.
- Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar; 1 kök kenevir, 1 ağacın 5 katı oksijen üretir.
- Kökleri derine indiği için toprağın havalanmasını sağlar.
- Kenevir, kâğıt yapılmaya uygun olduğu için ormanların azalmasını önler. Sekiz kez geri dönüşüm işleminden geçirilebilir (ağacın yaklaşık 3 katı).
- Bir dönüm kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kâğıt üretilebilir.
- Kenevir tohumu omega bakımından zengin ve besleyicidir.
- Kenevir tohumunun yağı birçok hastalığa iyi gelir.
- Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi doğada başka hiçbir bitkide bulunmaz.
- Kenevir meyvelerinin yağından nemlendirici kremler yapılabilir.
- Kenevir katkısı ile yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler suyu kirletmez, tamamen doğa dostudur.
- Kenevir; AIDS ve kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltmada; romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları gibi en az 250 hastalıkta kullanılabilir.
- Kenevir hücreleri, kanser hücrelerini arar, bulur ve öldürür.
- Kenevir yaprağındaki cannabidiol maddesi ilaç yapımında kullanılabilir.
- Kenevir tohumları yemeğe ve süte katılabilir, çayı demlenebilir veya pişirilerek tüketilebilir.
- Kenevir tohumu, dünyanın en besleyici komple gıda kaynağıdır (olarak anılmaktadır).
- Kenevir yaprakları -taze olarak- salataya katılabilir.
- Kenevirle beslenen hayvanlar hormon takviyesine ihtiyaç duymaz.
- Kenevir meyvelerinin yağından yağ bazlı boyalar ve plastik katalizörler üretilebilir.
- Kenevirden üretilen organik plastik, sentetik plastiğin en iyi alternatifidir. Kenevir plastiği doğada geri dönüşür.
- Kenevir, biyoyakıt yapımında kullanılabilir.
- Kenevir, dört ayda bütünüyle kullanılabilir olgunluğuna ulaşır. Bir ağaç ise -meyveleri hariç- 20-50 yılda kullanılabilir olgunluğa ulaşır.
- Kenevir, Dünya’nın her yerinde yetiştirilebilir.
- Kenevir, çok az suya ihtiyaç duyar.
- Kenevir kendini böceklerden koruyabilir, dolayısıyla tarım ilacına ihtiyaç duymaz.
- Üretimi ucuzdur.
Kusura bakmazsanız burada keseceğim çünkü devam edersem yazı, yayına yetişmeyecek.
Yine de en önemli iddiayı yazmazsam olmaz:
“Türkiye’nin tarım alanlarının yüzde 15’ine kenevir ekilmesi ve hasat edilen üründen biyodizel üretilmesi hâlinde Türkiye’nin tüm petrol ihtiyacı karşılanabilir.”
İtirazım var
Neye, niye itiraz ediyorum?
Bir şeyin kullanılabilir olması, o şeyi kullanabileceğiniz anlamına gelmez.
Bir şeyin başka bir şeyin alternatifi olması, o şeyin daha ucuza üretilebileceği ve satılabileceği anlamına gelmez.
Bir şeyi başkasının ucuza üretiyor ve satıyor olması, sizin de ucuza üretebileceğiniz ve satabileceğiniz anlamına gelmez.
Bir şeyin başka bir şeyle benzer özellikler göstermesi o şeyin daha etkili, iyi vb. özellikler taşıdığını göstermez.
Asıl…
Tarım topraklarımızın yüzde 15’nin kenevir ekimine ayrılması teklifinin ve hesabının ciddiyetle gözden geçirilmesi gerekir.
Açın bilgisayarınızı ve arama motorunuza örneğin “aspir” yazın lütfen. Okuduğunuzda “kenevir”le birçok ortak kullanım alanı olduğunu göreceksiniz. Biyodizel dâhil. Yüzlerce bitki adı yazın. Hepsinin birbirinden özel ve muhteşem faydaları olduğunu göreceksiniz. Dolayısıyla birini öne çıkararak “Türkiye’yi kurtarma iddiasını” mantıklı bulmam. Mantıklı olan, ülkemizin şartları ve ihtiyaçları çerçevesinde doğru planlama yapmaktır.
Bir an için yapılan hesabın doğru olduğunu kabul etsek bile tarım topraklarımızın yüzde 15’i kenevir ekimine ayrılamaz. Önce temel gıda ihtiyaçları karşılanmak zorundadır.
Üstelik “kenevir, aspir, ayçiçeği, soya, pamuk, jatropa, palmiye” gibi yağlı bitkilerden biyodizel elde edilme fikri de elde edilmesi de yeni değil. Dünyadaki ve bizdeki geçmişi bir hayli eskiye dayanıyor. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de ikide bir motorine biyodizel katılması kararları alınır. 2005-2006’da furyaydı. Bir buçuk yıl kadar, bu işlerle uğraşan bir firmanın kurumsal ilişkileri ile ilgilendiğim için söz söyleyecek kadar bilgim var. Sonuç ne oldu? Fiyasko! Bütün dünyada fiyasko! Çünkü gıda üretimini azaltmadan bu ürünleri biyodizelde kullanamıyorsunuz. İlla bir şeyler yapılacaksa atık yağların geri dönüşümü sağlanmalı ve geri dönüşüm sektörü zapturapt altına alınmalıdır.
Dahası elektrikli araçların yollara çıktığı, Türkiye’nin yapmaya çalıştığı otomobilin bile elektrikli olacağı biliniyorken; “Güneş ve Rüzgâr Enerjisi Sektörü” hızla gelişiyorken “petrolün yerine kenevirden elde edilecek biyodizeli ikame etme” fikri nasıl bu kadar yüksek sesle savunulabiliyor ve taraftar bulabiliyor anlamış değilim.
Diğer taraftan, yukarıda saydığımız nimetlerinin olduğunu nereden biliyoruz? Biliyoruz çünkü birileri araştırdı, az veya çok kullandı ve kullanmaya devam ediyor. O birileri, en çok ekim yapanlar listesinde ilk sıralarda yer alan, bilimde ve sanayide gelişmiş ülkeler. Buna rağmen kenevir ekimi onlarda da sınırlı miktarlarda. Bu durumda insan sormadan edemiyor: Niçin? Evet, niçin kenevirin nimetlerinden yeterince faydalanmıyorlar?
Bu soruya örneğin “Petrol, ilaç, çelik, naylon vs. kartelleri engel oluyor.” şeklinde cevap verebilirsiniz. Gerçekten böyleyse, kenevirin nimetlerinden istifade edecek yeterli bilimsel ve teknik altyapısı bile olmayan Türkiye, nasıl olacak da kenevirin bunca nimetinden faydalanabilecek ve bütün sıkıntılarımızdan mucize kabilinden kurtuluvereceğiz?
Dünya ve Türkiye’de kenevir üretimi
Kaynaklar, 36 ülkede endüstriyel kenevir üretimi yapıldığını yazıyor. Endüstriyel kenevirin küresel pazar büyüklüğü 2017’de – topu topu- 4 milyar dolar imiş. Yani “Herkes kenevir üretiyor, biz bakıyoruz.” gibi iddialar doğru değil.
Başlıca kenevir üreticisi ülkeler ABD, Kanada, Çin, Hindistan, Japonya, Brezilya, Almanya, Fransa ve İngiltere. Dikkat ederseniz -Brezilya hariç- bunlar gelişmiş ülkeler. Diğer bir söyleyişle sanayi altyapıları endüstriyel kenevir kullanımına uygun. Brezilya ise tarıma uygun çok geniş toprakları ile tam bir tarım ülkesi.
Türkiye’de ise Amasya, Antalya, Burdur, Bartın, Çorum, İzmir, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kütahya, Malatya, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Uşak, Yozgat ve Zonguldak’ta kenevir ekimine izin veriliyor.
Türkiye, 2017 yılına kadar yılda ortalama 100 bin ton kenevir ithal etmiş. Döviz kurlarında yükseliş başlayınca buna paralel olarak ithalat önemli ölçüde azalmış. E ihtiyaç da varsa nasıl karşılayacaksınız? Ekim alanlarını genişletelim, fikrinin kaynağı burası olsa gerek.
Türkiye’den kenevir hikâyeleri
Önce, “Kenevir ekmeli miyiz?” sorusunun cevabını kendi adıma vereyim çünkü yukarıda yazdıklarım kenevir ekimine karşı olduğum şeklinde anlaşılmış olabilir.
Elbette karşı değilim; ihtiyacımız varsa, siyasi şartlar uygunsa, eleştiri ve yaptırımlara direnecek durumdaysak ekelim tabii.
Siyasi şartların uygunluğu, eleştiri ve yaptırımlara direnebilecek durumda olmamız konusunu şunun için açtım:
Kenevir konusu gündeme geldiğinden beri birçok platformda tartışmalar “Kimse bize engel olamaz. Biz istediğimiz kadar kenevir ekeriz.” dozunda devam ediyor. Gerçekten Türkiye’ye özel bir ekim alanlarını daraltma hatta yasaklama baskısı varsa bilelim. “Direnilmesi gerekiyor.” diyorsanız direnelim. Zaten ilk defa direniyor da olmayacağız. 1974’ü hatırlatayım. Önce Demirel’e, sonra Ecevit’e “afyon” ekiminin durdurulması için ABD baskı yaptı. İkisi de baskıya direndi. Üstüne bir de Kıbrıs’ı aldık.
Bize özel yasak teşebbüsü yoksa da “kendi kendimizi aptal ilan eden” hikâyeler uydurmaktan vazgeçelim.
Hikâyenin biri şöyle:
Seneler önce B…..’da görevli bir polis memuru, kenevirin çok ekildiği Ç….. köyüne gelir. Saf bir vatandaş bulur. ‘Şöyle şöyle yap. Bu şekilde esrar üretmiş olacaksın. Bana bir Amerikalı dostum söyledi, orada iyi para ediyormuş. Birlikte zahmetsizce büyük paralar kazalım.’ der. Paraya tamah eden köylü de esrarı yapar fakat polis köylüyü ihbar ederek yakalatır. Olay basına intikal eder. Böylece kenevirden uyuşturucu yapılabileceğini halkımız ilk defa duyduğu gibi (!) cümle âlem de Türkiye’de kenevirden uyuşturucu yapıldığını öğrenmiş olur. (E ne olacak şimdi?) Türkiye’de kenevir üretimi yasaklanır. (Meğer polisi Amerikalılar ayarlamış ve maksatları Türkiye’de kenevir ekimini yasaklatmakmış.)
Bu hikâyenin, sonucu “Ah o İngilizler yok mu, o İngilizler!” şeklinde biten anlatımları da var.
Türkiye’de zeytinyağı tüketimini azaltmak (ve tabii bu yolla zeytin üretimini yok etmek) için “Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünü (derlenme tarihi 1954) Amerikalıların sipariş üzerine yazdırdığını ve yaydığını iddia eden hikâyeden sonra duyduğum en aşağılayıcı hikâye bu.
(Derlenişinin üzerinden bile 65 yıl geçmesine ve bugün dünyanın ikinci büyük zeytin üreticisi ülkesi olmamıza rağmen ve de Amerikalıların oyununu fark ettiğimizi iddia ettiğimiz hâlde, niye hâlâ -kişi başına- Yunan’ın tükettiğinin onda birinden daha az zeytinyağı tükettiğimiz konusu ise ayrı bir muamma!..)
O kadar aşağılayıcı ki bu hikâyeleri anlatanlar ve inananların durumuna düşmeyeceğimi bilsem, yukarıdaki hikâyelerin bizzat Amerikalılar ve İngilizler (ve bilumum düşmanlarımız) tarafından Türk insanını “aptal” yerine koymak için uydurulduğunu bile söyleyebilirim.
Yeri gelmişken ben de yaklaşık 45-50 sene öncesine ait bir hatıramı anlatayım (Anlatacaklarım daha öncesi ve Anadolu’nun birçok yöresi için de fazlasıyla geçerli):
Anadolu’da, özellikle küçük yerleşim yerlerinde ev gezmeleri sık olur. Geçmiş yıllarda daha sık olurdu. O zamanlar evlerin çoğu da müstakil ve bahçeliydi. Çeşitli vesilelerle ev ve bağ gezmelerine gittiğimizde 18’lik yağ tenekeleri içine ekilmiş kenevir bitkisi görürdüm. Pek saksı çiçeğine benzer tarafları da yoktu (O zamanlar saksı çiçekleri de tenekelere ekilip dikilirdi.). Yaşım büyüdükçe bu bitkilerin ne olduğunu, niçin yetiştirildiğini merak etmeye başladım. Sorduğumda büyükler, söz birliği etmişçesine, şöyle derlerdi: “Dişimiz ağrıdığında ağzımıza bu bitkiden alıp çiğniyoruz, ağrı geçiyor.” Sonra anladım ki aslında doğru söylüyorlar. Kenevirden uyuşturucu elde ediyor ve kullanıyorlar. Diş ağrıdığında kullanmak, kullanım alanlarından sadece biri.
Demem o ki bu işin azı, çoğu olmaz. Uyuşturucu konusu çok hassas bir konu. Ne kadar alanda, ne miktarda ve hangi tür kenevir ekileceğini ben bilmem. Talebim, planlamanın iyi yapılması, çok sıkı denetlenmesi ve mümkün olduğu kadar uyuşturucu elde edilen etken maddesi en az olan “endüstriyel türlerin” ekilmesidir.
Sonuç
Koca koca adamların, oradan buradan buldukları bilgileri kurgulayıp önümüze koyarak vaktimizi çaldıklarını, gerçeklerden uzaklaşmamıza sebep olduklarını düşünüyorum.
Mucize çözümlere hiç inanmadım, inanmayacağım.
Artık ayaklarımız yere bassın istiyorum.