Devletin hangi kurumları tesis yapma ve hayvan alma karşılığında hibe para, hibe hayvan ve hayvancılık kredisi veriyor?
- Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)
- Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK)
- Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği
- Diğer Üretici Birlikleri
- Et ve Balık Kurumu (EBK)
- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)
- Orman ve Köy İlişkileri Daire Başkanlığı (ORKÖY)
- Belediyeler
- Bölgesel Ajanslar
- Valilikler ve Kaymakamlıklar (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kanalıyla)
- Banka/Bankalar
Muhtemelen hatırlayamadığım daha başkaları da vardır.
İlk üçü, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına, Kalkınma Ajansları, Kalkınma Bakanlığına bağlı. KOSGEB; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bir kuruluşu. ORKÖY, Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı bir daire başkanlığı. Hasılıkelam, ortada bu işe burnunu sokmuş birçok kurum ve kuruluş var.
Bunların arasında koordinasyonu sağlayan bir kurum var mı? Örneğin dağıtımlar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bölgesel planlamaları kapsamında mı yapılıyor yoksa aklına esen elindeki kaynağı bu şekilde kullanabiliyor mu?
İnşallah, hiç olmazsa Bakanlığa bildiriyorlardır.
2017 için açıklanan hayvancılığa desteğin parasal karşılığı 3 milyar 800 milyon TL civarındaydı. Tam miktarını bilmiyorum fakat bu paranın önemli bir kısmı AB’den geliyor ve hibe. Başka uluslararası kuruluşların sağladığı hibe destekler de var. Bu paraya belediyeler, valilik ve kaymakamlıklar ile üretici birliklerinin dağıttıkları dâhil mi bilmiyorum.
Girişi bu şekilde yaptım fakat bugünün konusu ne kadar hayvan veya para dağıtıldığı değil.
Soru şu:
Bu desteklerle umulan sonuca ulaşıldı mı?
Ulaşılamadı, yanından bile geçilemedi.
Aylardır, 1 milyon damızlık koyun ve 1 milyon damızlık sığır ithal edileceğinin açıklanması 14 yıldır ulaşılamadığının bir göstergesi (Hayvanların, ithal edilip dağıtılmasının en az 3 seneyi bulacağını geçen hafta içinde öğrendik. Bana göre mümkün değil. Yapılabilse ve aşağıda yazacağım olumsuzluklar yaşanmasa bile 10 yıldan önce sonuç alınamaz.).
Et fiyatlarına neredeyse her ay gelen zamlar bunun göstergesi. Artan et ithalatı bunun göstergesi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının açıkladığı taklit ve tağşiş yapan firmalar listesinde, yıllardır ilk defa bu kadar çok domuz ve tek tırnaklı eti kullanan firmanın bulunması bunun göstergesi (Toplu tüketim yerlerinde durumun çok daha vahim olduğunu zaten biliyoruz.).
Hepsinden önemli gösterge, son iki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımızın, toplam hayvan varlığımız konusunda şüpheleri olduğunu ve derhal sayılması için yazı gönderdiklerini duyurmaları oldu. Ben zaten, hayvan varlığımızın yeniden sayılması konusunda yıllardır yalvar yakar olmuştum.
Sayabildiler mi? Hayır.
Halbuki mevzuat gereği her 10 yılda bir sayılması gerekiyor. Son olarak 2001’de sayılmıştı. Çiftçi ve hayvan kayıt sistemleri de fayda etmiyor. Olağanüstü gelişmiş olan teknolojilerden de istifade edilemiyor.
Daha da vahimi, 2017 Nisan’ında il müdürlüklerine talimat gönderiliyor fakat sonuç alınamıyor. Aralık başında yeni bir yazıyla yıl bitmeden güncellenmiş veriler isteniyor. 2017 bitti, 3 ay da geçti; hâlâ yeni hayvan sayılarını bekliyoruz.
Bütün bu anlattıklarımdan nasıl bir sonuç çıkıyor?
Bırakın 2001’de saydıklarımızı, yeni dağıttıklarımızı bile takip edemiyoruz.
Özellikle, küçük aile işletmelerini destekleme kapsamında dağıtılan hayvanların akıbetini bilmiyoruz. Muhtemelen ilk Kurban Bayramı’nda kurbanlık veya kızın/oğlanın düğününde ikramlık olmuşlardır.
Peki, sayılarını bilmediğimiz hayvanların her yıl kaçının kesildiğini nasıl biliyoruz?
Aslında bilemiyoruz. Bakın TÜİK’in yayımladığı et üretim istatistiklerine, sadece mezbahalarda kesilen sayı güvenilir. Gerisini bilmiyorlar, tahmin ediyorlar fakat tahminin sağlıklı olması için de dayandığı sağlıklı veriler olması gerekir. Halbuki canlı hayvan sayısını sağlıklı bir şekilde takip edebilsek, kesilen hayvan sayısı ve ne kadar et ürettiğimizi de nete yakın bilebileceğiz.
Hayvan sayımızı gerçeğine yakın şekilde bilmiyor olmamız, süt üretim miktarımızı gerçeğine yakın şekilde tahmin etmemize de engel oluyor.
Bir adım öteye gideyim:
Dünyanın her yerinden hayvan ithal ediyoruz. Farklı coğrafyalarda yetişmiş, çoğu meraya alışkın, her şekilde iyi beslenmiş, ortalama ağırlıkları cinsine uygun, süt verimleri çok yüksek hayvanlar bunlar. Getirdiniz ve dağıttınız. Ağırlıklarını muhafaza edebiliyor muyuz veya günde 35 kilo süt veriyor diye aldığımız hayvanlar 3-5 ay sonra aynı miktarda süt veriyorlar mı?
Yani sayısını bilsek bile bu defa da verimini bilemiyoruz. Getirdiğimiz yerdeki verimlilikler üzerinden hesaplamalar yapıyoruz. Sonuç ortada…
Bakan Fakıbaba’dan tekrar rica ediyorum:
Ne yapın yapın, hayvan varlığımızı, cinsleriyle ve yaşlarıyla birlikte, şüpheye meydan vermeyecek şekilde sayın lütfen ve sonrasında da takip edin.
Belki, Bakan olarak bu millete yapacağınız en hayırlı hizmet bu olacak.
Elbette hayvancılığımızın yapısal sorunları var.
Hayvan ve yem başta olmak üzere ithalata bağımlı girdi maliyetlerinden, mera ve otlakların kullanım dışı kalmasına, bakım elemanı eksikliğinden bilgisizlik ve ilgisizliğe kadar yıllardır gereğini yapmadığımız birçok sorunu çözmek zorundayız.
Bu sorunları çözemediniz ama diyelim ki bir takım mazeretler söylediniz ve biz de inandık!
Tamam da kardeşim, hayvancılık gelişsin diye bedava verdiği yüz binlerce hayvanın akıbetini takip edemeyen, dolayısıyla bilmeyen devlet (devlet adamı) olur mu!
Hele bu yüzyılda, teknoloji bu kadar gelişmişken…
NOT: Hayvan sayımızla ilgili rakamların güvenilir olmamasının suçlusu TÜİK değil, sayımı yapan/yapması gereken kurumdur.