Her geçen gün tüketiciler olarak daha da bilinçleniyor ve yediğimiz gıdaların içeriğindeki maddelerin sağlığımıza etkisini bilmek istiyoruz. Yediğimiz ürünler başkaları tarafından yetiştirip, toplanıp, işlenip, paketlenip, transfer ediliyor ve kentli tüketicilere ise sadece ürünü alıp hazırlamak düşüyor. Dışarıda yediğimizde ise hazırlanmasına bile katkıda bulunamıyoruz ve yediğimiz ürün üzerinde en ufak bilgimiz olmuyor.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar yani GDO, günümüzde dünya çapında tartışılan bir konu. Tartışma daha çok GDO’lu ürünün tüketici tarafından ayırt edilememesinden kaynaklanıyor. Tüketici bunu bilme hakkına sahip olmak isterken, üreticiler bunun gerekli olmadığını savunuyor.
ABD ise GDO ürünlere izin vermede öncü ülkeler arasında. GDO’lar ABD’de ilk defa 1994 yılında domateslere (Flavr Savr) bir balık geni aktarılarak ürünlerin yumuşama ve çürümesini geciktirmek için uygulandı. Ülkede satışına izin verilen en güncel GDO ise Ocak ayında ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından izin verilen Arktik elması (Arctic apple) oldu. Bu elmalar dilimlendiğinde kararmıyor, çünkü geleneksel elmada mevcut olan kararmadan sorumlu enzim (polifenol oksidaz- PFO) Arktik elmada mevcut değil. Birkaç sene önce elmaların PFO enziminin üretiminden sorumlu 4 gen bulundu. Arktik elmalarında ise bu enzimin üretiminden sorumlu genler bastırılarak bu enzimin üretimi azaltılmış oldu ve böylece elma kararmasının önüne geçilebiliyor. Bu elma çeşidi Kanada’da üretiliyor ve Kanada’da satışına da Kanada Sağlık Ofisi’nce izin verilmiş durumda.
Peki, neden GDO elmaya ihtiyaç duyuldu?
ABD’de 1994- 2010 yılları arasında genel taze meyve tüketiminde artış gözükürken taze elma tüketiminde bir düşme yaşanmış. Aynı şekilde ABD’de 1990’ların başında azalan havuç tüketimini arttırmak için Bebek havuç (baby carrot) denilen, kesilmiş ve yıkanmış havuçların paketlenip satışıyla havuç tüketimi 1990’ların sonunda 2 katına çıkartılmıştı.
Elma tüketimini arttırmak için böyle bir girişimde bulunulması halinde kesilen elmalar kararacağı için bu şekilde yaygın olarak yapılamıyor. Hali hazırda kesilmiş ve kararmaması, uygulanan antioksidanlar sayesinde geciktirilen elmaların satışı mevcut. Ancak bu antioksidan uygulaması satılan elmanın fiyatının yaklaşık %40’ını oluşturmakta ve tüketiciler elmaya bu kadar masraf yapmak istemiyor. Haliyle genetik modifikasyon tekniğine başvurulmak zorunda kalındığı belirtiliyor. Bu sayede elmaların daha fazla üründe kullanılmasında da artış bekleniyor. Örneğin, elmanın suyu da kararmayacağı için yeni ürün fikirlerine yol açabileceği kaydediliyor. Elma püresi de kararmayacağı için Kuzey Amerika’da bol tüketilen meyve pestilinin kalitesinin arttırılabileceği de konuşulanlar arasında.
Tüketicinin bu GDO elma hakkındaki tutumu üzerine 1000 kişi ile yapılan bir çalışmada tüketicilerin %51’i kararmayan bir elma çeşidini alma olasılıklarını oldukça yüksek olarak bildirmiş. Soru bu sefer ‘ancak bu elma çeşidinin genetik mühendislik kullanılarak üretildiği’ belirtilince cevapta oran %2’lik bir kayıpla %49’a düşmüş. Ancak bu cümle biraz daha uzatılarak, “Kararmayan bir elma mevcut. Bu ürün elmanın kendi genleri kullanılarak kararmadan sorumlu geni susturmak için genetik mühendislik kullanılarak yapıldı” şeklinde açıkça ifade edilince oran ilginç bir şekilde %59’a çıkmış. Bu da GDO konusunda tüketiciyle iletişimde açık olmanın önemini kanıtlıyor.
Birkaç yıl önce, yine ABD ve Kanada’da genetiği değiştirilmiş Atlantik somon balığının (AquAdvantage Salmon) üretimine ve satışına izin verilmişti. AquAdvantage Atlantik somonunun GDO’suz Atlantik somonlarından farkı başka çeşit bir somon balığında (kral somon) doğal olarak bulunan büyüme hormonuyla ilgili bir genin fazladan eklenmiş olması. Böylelikle balıkların büyümesi 3 seneden 16-18 ay arasına indirilebiliyor. Ayrıca, başka bir balık sınıfından olan bir balıktan (okyanus mezgiti) alınan donmayı engelleyici bir promotör (genlerin yazılımını başlatan bir DNA parçası) sayesinde de somon balıkları soğuğa dirençli hale getirilmiş oluyor. Bu iki ülkenin düzenleyici kuruluşunun da ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkide bulunmuyor olduğuna karar verdiği için bu ürünlerin satışında ve etiketlerinde ürünlerin GDO olduğunun belirtilmesine gerek bulunmuyor. Bu balıkların diğer balıkların üzerinde olumsuz bir etkisi olup olmayacağı ise büyük eleştirilerden biriydi. Ancak, üretici firma tarafından bu balıkların sadece Kanada ve Panama’da kapalı tanklarda üretildiği, yabani balıklarla bir arada bulunmadığı ve diğer balıklar üzerinde bir etkisi olmadığı iddia ediliyor.
ABD’de üretilen veya tüketilen diğer GDO’lar ise şu şekilde: mısır (20 çeşit), kolza tohumu (kanola) (11 çeşit), domates (6 çeşit), patates (4 çeşit), soya fasulyesi (3 çeşit), kabak (2 çeşit), şekerpancarı, kavun, pirinç, keten, kırmızı hindiba, papaya, buğday.
USDA’nın 2 sene içinde GDO etiketlemesi için daha net bir kılavuz yayınlaması bekleniyor.
Her ülkenin GDO ile ilgili düzenleyici kuruluşu farklı. Bu kuruluşlardan izin almadan bir ülkede GDO yetiştirilmesi ve satılması yasak. AB’deki düzenleyici kuruluş Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve şu anda sadece böceklere karşı dirençli bir çeşit genetiği değiştirilmiş mısırın üretimine izin veriliyor. AB ile ABD arasında GDO’ ya karşı tutum oldukça farklı. İki sistemde de onaylanması teklif edilen GDO’ nun besin, sağlık ve çevreye etkisi üzerinde detaylı testler yapıldıktan sonra fark başlıyor. ABD’de Çevre Koruma Kurumu (EPA), USDA ve ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’ nden izin çıktıktan sonra bir etiketleme olmaksızın GDO satışı yapılabiliyordu. Ancak gecen yaz Vermont eyaletinde geçen yasayla bu eyalete satışı yapılan ve GDO içeren ürünlerde ‘Kısmen Genetik Mühendislik kullanılarak üretilmiştir’ ibaresi bulundurulmak zorunda bırakıldı. Çoğu gıda firması da farklı eyaletler için farklı etiketlemenin getireceği ek yükten kaçınmak için bütün ülkede satışa sunulan ürünler bu ibareyi kullanmaya başladı. Ancak bu kanunda bu bilgiyi açık şekilde ibraz etme zorunluluğu yok. Bazı ürünlere barkod koymak ve sadece barkod okutulduğunda bu bilginin görülüyor olması veya bazı ürünlerde ise ürünün detaylı bilgisi için belli bir telefon numarasının aranması gerekiyor olması tepki çekiyor. USDA’nın 2 sene içinde GDO etiketlemesi için daha net bir kılavuz yayınlaması bekleniyor. AB’de ise GDO çeşitli testlerden geçtikten sonra EFSA da onaylarsa Avrupa Komisyonuna (EC) soruluyor. Oradan da onay çıkarsa içeriğinde %0.9’dan fazla GDO içeren ürünlerde etikette belirtme zorunluluğu var.
Türkiye için GDO düzenleyicisi kuruluş olan Tarım Bakanlığı’nın mevcut yönetmeliğinde Türkiye’ de GDO’ lu hiçbir gıda ürününün üretimine ve satışına izin verilmemekte. Sadece hayvan yemi olarak birkaç soya fasulyesi ve mısırın ithalatına izin verilmiş durumda. Ancak bir üründe %0.9’un altında GDO bulunuyorsa bu 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu’na göre GDO bulaşanı olarak kabul ediliyor ve bu ürünlerin satışına izin veriliyor.
Kaynak: Biotech and Apples: Why They Fit (Neal Carter)