“Tansiyona, kolesterole, kansızlığa, uykusuzluğa, sinir bozukluğuna iyi gelir.” Bu slogan yıllarca dilimizden düşmedi. Evet, ‘Bir avuç fındık her derde deva’. Ama belki de her şey göründüğü gibi değil; belki, fındık her derde deva değil. En başta da üreticisinin…
Bir süredir fındık haberleri sessiz sedasız haber sitelerinden akıp geçiyordu. Ta ki birkaç gün öncesine, İtalyanların, fındığımızı ülkelerine ithal edilen gıda ürünleri içerisinde ‘en tehlikeli ürün’ seçtiği haberleri gündeme düşene kadar… Sonra birden fındık tekrar gündemimize girmeye başladı.
Haberlere göre, İtalya Ulusal Çiftçiler Konfederasyonu (Coldiretti), ülkeye ithal edilen tarım ürünleri arasında, Türk fındığını “en tehlikeli gıdalar” listesinin başına koydu. Üstelik sadece fındıkta yoktu listede… Türkiye’den gelen zerzevat ve meyveler de “en tehlikeli gıdalar” ilk 10’undaydı. Örneğin dünyaca ünlü incirimiz beşinci sıraya konulmuştu. Her iki üründe de en önemli sorun mikotoksinler ve aflatoksin miktarlarıydı.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a göre haber, hükümetin, fındık borsasının Türkiye’de kurulması gerektiği tezlerine karşı çıkarılmış manipülatif bir haberden başka bir şey değil. Üstelik Türk fındığının sağlığı tehdit eden bir durumu da yok.
Peki, gerçekte durum böyle mi?
Allah var, ben de –çok sevdiğim- Türk fındığının sağlığı tehdit ettiğine inanmıyorum. Hatta bu yazıyı yazarken, bir yandan da fındık yiyorum.
Ama Avrupalı öyle söylemiyor ve inanmıyor. Hem de uzun süredir. Bunu nereden biliyorsun derseniz; Avrupa Birliği’nin (AB) gıda güvenliğini sağlamak üzere oluşturduğu hızlı uyarı sistemi (RASFF) bildirimlerine bakın derim. Örneğin; RASFF’ın 2005 yılı raporuna göre, AB’nin Türkiye’den ithal ettiği gıda ürünleriyle ilgili 2004 yılında 199 erken uyarı bildirimi yayımlanmış. AB Komisyonu ve üye devletler arasında gıda ve beslenme zincirinde tanımlanmış risklere karşı hızlı ve etkin bilgi paylaşımını sağlayan RASFF sisteminde Türkiye, sadece aflatoksin sınırının aşılması nedeniyle fındık ve ürünlerinde 53 kez, kuru incir ve ürünlerinde 48 kez, bitki ve baharatta 5 kez erken uyarı sistemine yakalanmış.
Dahası, AB ayrıca kuru gıdalarda aflatoksin sınırının aşılması yanında meyve ve sebzelerin üretiminde sülfüt kullanımı nedeniyle Türkiye’ye, problemin çözümü yönünde özel garantiler talep eden iki ayrı mektup göndermiş.
Aradan 12 yıl geçti, muhtemelen durum düzelmiştir diye bekliyorsanız, yanılıyorsunuz. 2016 yılı 12. Hafta Türkiye ile İlgili Yapılan RASFF Bildirimlerinde, Fransa ve Almanya sınır kontrollerinde fındıkta aflatoksin bulduğunu bildirdi. Fransa ürünü iade ederken, İspanya ithalata izin vermedi.
Ocak- Ağustos 2016 döneminde ise RASSF sistemine yapılan 1922 bildirimden 164’nün ülkemiz ile ilgili olduğu görülüyor. Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner, Türkiye ile ilgili 164 parti ürüne yapılan bu bildirimlerin dağılımı ve nedeni incelendiğinde, ağırlıklı olarak 61’inin fındık, antep fıstığı, kuru incir gibi kuruyemişlerde aflatoksin bulgusu nedeniyle raporlandığını belirtiyor.
Bana göre bu Avrupa Birliği bize takmış durumda. Muhtemelen bu siyasi oyunları hiç bir zaman anlayamayacağız.
Ama Türk fındığının sorunları ihracattaki bu sorunlarla bitmiyor. Örneğin, iç piyasa fiyatları… Fındık fiyatları bu haftaya 25 kuruşluk artışla 11 liradan başladı. Giresun Ziraat Odası Başkanı Nurittin Karan, üreticinin, kar etmeyi bir kenara bırakın, artık sadece maliyeti kurtarma peşinde olduğunu söylüyor.
Üreticiler rakamın en az 15 TL olmasını bekliyor. Ama bu fiyat bile maliyeti kurtarmaya yeterli değil. Çünkü yapılan hesaplamalara göre, ortalama 50 kilogram ürün elde edilen bir dekar alanda bir kilogram fındığın maliyeti yaklaşık 15 lira, 30 kilogram ürün elde edilen bir dekar alanda bir kilogram fındığın maliyeti ise yaklaşık 20 lira. Örneğin, Giresun’da dekar başına fındık 25 kilogram civarında. Varın şimdi 11 liralık fındık fiyatını siz düşünün…
Peki, fındık fiyatları niye artmıyor?
Karan’a göre, Eylül ayı ihracat rakamlarına bakıldığında ihracatçı ve tekelci firmaların fındıkta oyunları devam ediyor. Karan, “Yapmış oldukları kontratları bir ay öteleyen ve Avrupalı alıcılara ‘siz bir ay yeni kontrat yapmayın ve yüksek fiyat teklif etmeyin, fiyatları düşürelim ondan sonra yeni alım yaparsınız’ şeklinde söylemde bulundukları yönünde duyumlar almaktayız. Bu da açıkça piyasada bir baskı unsuru oluşturulduğunu doğruluyor. Yeni sezona 12 bandından başlayan ve 15 liranın üzerine kadar çıkan fındık fiyatı ne oldu da son 15-20 gün içerisinde 2,5 – 3 lira birden geriledi” diyor.
Ulusal Fındık Konseyi (UFK) Yönetim Kurulu Üyesi Levent Şahin Başaran’a göre, “Fındık fiyatının düşmesindeki tek sorumlu, uyarıları dikkate almayan ve emanete fındık veren üreticiler.”
Başaran, devlet koruması olmayan üreticinin, tüccarın insafına kaldığını da söylüyor ve ekliyor; “Rekolte, beklenenin altında gerçekleşmesine karşın fiyatların düşmesine de şaşırıyorum.”
Evet, biz de şaşırıyoruz. Muhtemelen, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli de şaşırıyordur. Çünkü Temmuz ayında Giresun’un Bulancak ilçesinde katıldığı bayramlaşma programında, “Fiyatlar yükselecek hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Neden, çünkü rekolte çok düşük. Bakanlığımız resmi olarak açıklayacak. Bazıları bu durumu kullanarak, geçmişte olduğu gibi birileri fiyatları aşağıya çekmek için her zaman olduğu gibi uğraşıyor. Onların kim olduğunu söylemeyelim ama onlara da fırsat vermeyeceğiz onu da söyleyelim.” demişti. Fındık fiyatları 11 lirada dolaşmasına rağmen, “Onların kim olduğunu” söyleme vakti henüz gelmemiş anlaşılan…
Fındık stratejisi?
2009-2014 yılları arasında uygulanan Yeni Fındık Stratejisi’ne göre devlet artık fındığa karışmayacak, fındık piyasa koşullarına göre şekillenecekti. Yine o strateji Türkiye’de fındık üretiminin yüksekliği nedeniyle fındık alanlarının sökülerek daraltılmasını öngörüyordu. Sebep, fındıkta rasyonel üretim yapılmasıydı. Çünkü Türkiye gereğinden fazla fındık üretiyor, oluşan piyasa fiyatları üreticiyi memnun etmiyordu. Diğer yandan fındıkta taban fiyat uygulamasından da vazgeçilerek, serbest piyasaya geçildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, alan bazlı destek vereceğini duyurdu. Hatta 2009-2014 yılları arasında 4,4 milyar TL gibi ciddi bir destek de verdi. 2015 yılında da dekar başına 170 TL ödeme yapıldı.
Buna rağmen fındıkta sorunlar bitmek bilmiyor. Bununla birlikte 10 yıl öncesine kadar yüzde 80’lerde olan dünya fındık üretimindeki payımız, yüzde 65’lere gerilemiş durumda. Buna karşılık Şili, ABD, İtalya, Gürcistan, Azerbaycan gibi ülkeler üretimlerini önemli miktarda arttırdılar. Herhalde şu iyice anlaşılmıştır diye düşünüyorum; “Az üretip, pahalı satmak” anlayışı, sakat bir anlayıştır. Bana göre, ‘çok üretip, çok satmalıyız’. Belki bu nedenle fındık için alan bazlı gelir desteği modelini de değiştirmeliyiz.
Yaşanan sorunların sonucunda şimdi üretici, devlet tekrar fındığa müdahale etsin istiyor. Fındığa taban fiyat uygulamasının geri getirilmesi, TMO’nun fındıkta etkin olması isteniyor. Bunun bir nedeni de ‘fındıkta tekelleşme’ ya da başka bir şekliyle ‘fındıkta yabacı tekeli’ iddiaları… Üretici, tekeller karşısında devletin kendisini sahiplenmediğini düşünüyor ve soruyor; “ne oldu da fındık fiyatı 14-15 lira seviyesinden 10 liraya kadar düştü?”
Hakikaten… Ne oldu? Bu işte bir aganigi, naganigi durumu olmasın sakın?